Gençlere, yeni yetme çağındaki çocuklara bakıyorum. Öyle uzaktan değil, mahalleden, sokaktan, hayatın ta içinden... Müthiş bir "aile sancısı" görüyorum. Anne baba kendi hayat kavgaları içinde kavrulup giderken çocuklarına dair kafayı taktıkları tek şey okul başarıları olmuş. Eh, o "başarı" dediğiniz nedir? Kıtlık içinde varlık. Yani herkes için değildir, herkese yetmez... Bakıyorum, çocuklar için tatlı bir sığınak olması gereken evleri hemen dışarı kaçılacak boğucu bir yere dönüşmüş... Çocuklar mutsuz, ebeveynler mutsuz ve en fenası bütün bunlar doğru düzgün konuşulmuyor, mutsuzluk bir uğultu gibi... Kulakları tırmalıyor. Ama herkes işitmezden geliyor. Niye yazdım bunları? Hani soruyoruz ya, niye gençlere eğlenmek bile iyi gelmiyor diye... Neşelerini erkenden kaybediyorlar çünkü.
***
Dün sabah havanın açtığını görünce balkona çıkıp sardunyaların kurumuş dalları ve yapraklarını ayıkladım. Sonra ellerimi kokladım. Nasıl güzel ve baharatlı bir toprak kokusuydu. Sardunyalar her mevsim içlerinde sımsıcak bir güneş saklıyorlar, eminim.***
Cüneyt Özdemir'e katılıyorum: Cumhurbaşkanı'nın Cambridge Merkez Camisi'nin açılışında yaptığı çarpıcı konuşmaya ilgi gösterdik ama caminin yapılış hikayesine ve mimarisine dönüp hiç bakmadık! Maalesef bu tür konularda dikkatsiziz. Oysa Cambridge'teki caminin ödüllü mimarisi gerçekten ilginç. Ben ahşap sütunlarını ilham verici buldum. Elhamra'nın tasarımından yola çıkan projenin mimarları yukarıya doğru dallar halinde açılan bu sütunlara "ağaçlar" diyorlar ki, haklılar.***