Balkondaki gülümün bahara çıkacağından artık umudu kesmiştim. Bütün bir yıl hastalıklarla boğuşmuş, cılızlaşmıştı. Fakat mart ayıyla birlikte canlanıverdi. Şimdi her zamankinden daha güçlü yaprakları var ve yavaş yavaş tomurcuklanıyor. Sevdiğini iyileşmiş, güzelleşmeye durmuş görmek ne güzel şey!
***
Gül deyince... Fidanlıklarda gezinirken ve
bahçeli sitelere yolum düştüğünde
bakıyorum da, güle
yüz veren yok. Japon ağaçları,
ithal kaktüsler, bodur
zeytinler, süs sazlıkları pek
gözde. Geçmişte Ege'de
fidancılık yapan bir tanıdığım
"dikeni bol, gövdesi çabuk kalınlaşıyor,
hastalığa yatkın, çiçeği seyrek
diye istenmiyor" demişti gül için.
Bana sorarsanız, esas hikâye bizim
yeni kuşakların gülü "
eski" bulmasında
yatıyor. Gülü özenle tasarlanmış
bahçelerine değil de, çiçekçi tezgâhlarına
yakıştırıyorlar.
Gülistanlar geleneğinden gelen sözde gelenekçiler(!) böyle oluyor işte! Yazık!..
Gül reçeli mi? O da egzotik bir tat artık,
hepsi o kadar!
***
İçtenlik başkalarına yakınlık göstermenle değil, kendi "
iç"ine (varsa tabii!) yakınlıkla başlar.
***
Can ağabey,
Can Bartu gerçekten nevi şahsına münhasır ve zarif bir adamdı.
2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda baş başa on gün geçirdiğimizde bunu daha iyi anlamıştım... Niye baş başa? Çünkü bizim
futbol medyamız sadece futbolun dedikodusunu yapmayı sever... Bu yüzden bir sabah
Hollanda'da kaldığımız otelin kafesinde bir baktık ki, yalnız bırakılmışız. Bu durum sonraki günlerde de devam etti. Can ağabey
"esspresso'nun iyisi nasıl olur; kısa konçlu erkek çorabı giymek ayıp bir şeydir" gibi konulardaki sohbetleriyle, ben de kitaplarımdan başımı kaldırmayışımla arkadaşlarımızın canını mı sıkmıştık ne? Sonrası güzel oldu! Sinyor, otelin aşçısına kendi tarifini verdi, enfes penne arabiata'lar yedik; o bana eski Kalamış'ı, Moda'yı anlattı, ben ona okuduğum kitaplarda yazılanları... Onun
Fenerbahçe'yi sevme biçimi çok ayrıydı. "Başka takımları sevmiyorsan, ilgilenmiyorsan kendi takımını hiç sevemezsin! Onlar yoksa, sen hiçsin" derdi. Mekanı cennet olsun!
***
Nisan başında Zorlu'da gerçekleşen
Le Trio Joubran konserinden söz etmiş miydim? Güzeldi, etkileyiciydi. Meraklılarına son albümleri
Long March'ı dinlemelerini tavsiye ederim. Albümdeki favori parçam:
The Trees We Wear.