Kıpır kıpırız...
Yerimizde duramıyoruz.
Her şey hızlandı da ondan mı?
Bu hiperkinetik (aşırı hareketli) dünya koşmaya mı işaret ediyor, koşuşturmaya mı?
Doğrusu, konuya kafa yoran birçok düşünür ve toplumbilimciye katılıyorum.
İşlevsel bir hareketlilik değil, huzursuz ruhlar ve odaklanma kaybı söz konusu.
Sonuç?
O her "an"ını doyasıya yaşamak istediğimiz hayatın tek bir anını bile doğru düzgün idrak edemiyor, daldan dala atladığımızla kalıyoruz.
Byung-Chul Han güzel tarif ediyor bu durumu:
"hayat imkanları arasında zapping..."
***
Bakın, ne oldu?
Geçen akşam bir tiyatro oyunundaydım.
Oyun başlamadan önce genç bir kadın telaşla gelip yanımdaki koltuğa kendini attı. Hali tavrına bakılırsa, oyuna ucu ucuna yetişmekten hoşnuttu.
Fakat oyun başladı ve ben genç kadının cep telefonuna rahat rahat bakabilmek için salona geldiği kanısına kapıldım. Çünkü
beş dakikada bir hızlı hareketlerle Instagramın sayfasına baktı.
Peki sahnedeki oyundan bir şey anlamış mıdır? Zor.
Madem böyle yapacaktı, neden oradaydı?
Belli ki, bu sorular pek yakında
demode kaçacak, cevaplarla kimse ilgilenmeyecek.
Sinema ve konser salonlarında alıştığımız bu hal tiyatro gibi mutlak konsantrasyon gerektiren yerlerde de sürüyorsa, iş işten geçmiş demektir.
***
Sosyal medya bağımlılığı hakkında
fena halde
uyduruk ve kolaycı
bir psikoloji söylemi
hakim.
Yok, narsisizmmiş!
Yok, dışa kapalılıkmış!
Oysa sosyal medyanın esas hikayesi kafasını bir türlü
toparlayamayan ve can sıkıntısını
bastıramayan yeni kuşakların
"
uyuşturucu"su haline
dönmesi.
Nihayet oraya odaklanabiliyorlar!
Üstelik,
sosyal medya bağımlılığı dediğimiz şey bir "
sevme" biçiminden değil de,
gitgide ciddileşen bir korkudan kaynaklanıyor gibi...
"Fomo" diyorlar buna.
"Fear of missing out", yani "
bir şeyleri kaçırma, geride kalma, mahrumiyet" korkusu.
***
Yukarıda "
genç kuşaklar" falan dediğime bakmayın,
mesela ben de zor tutuyorum
kendimi.
Twitter ve Instagram'dan kopup kitap
okumak konusunda ne zorluklar
çekiyorum, bir bilseniz!
Eskiden geceleri uykum kaçınca hemen ışığı açar, kitaba devam ederdim. Şimdi kendimi
YouTube videoları izlerken buluyorum.
Ne olacak peki?
Yaşayıp göreceğiz demekle geçiştiremeyiz.
Bütün bunlar üzerinde durmalı, düşünmeli, sorgulamalıyız.