Saçmalamış diyorlar...
Celal Şengör ne zaman ortalığa çıkıp dikkat çeken bir şeyler söylese, "eh işte, iyi bilim adamlarının da saçmalama hakkı var!" türünden laflar edip konuyu geçiştirmeye çalışıyorlar.
"Doğru şeyler söylemek istiyor da, ağzı dümen tutmuyor" deyip bıyık altından güleni de var.
Oysa pek meşhur profesörümüz gayet bilinçli biçimde ve "anlayana mesaj" olarak o lafları ediyor.
Yeni kuşak "kıyamet elitizmi"nin hatlarını çiziyor; sürekli kulaklara kar suyu kaçırıyor.
Organ bağışı açıklaması da tam böyle...
Neymiş? "Organ bağışına taraftar değilmiş, elin dangalağına organ verip yaşatmanın anlamı yok"muş...
Görüldüğü gibi Şengör'ün itirazı bilimsel nedenlere veya inanca bağlı tercihlere dayanmıyor.
Faşizminin sınır tanımazlığı noktasında gayet net: Dangalak dediklerinin yaşamasını istemiyor. Hele "elin dangalağı"ysa!..
***
Adam Netflix dizileri gibi...
Muazzam bir açık sözlülükle temel bir ayrım çizgisi çekiyor.
Zeki seçkinler ve dangalak yığınlar...
Her şeyin en iyisini hak eden
iyi eğitimliler ve kaybetmesi mukadder
eğitimsiz yığınlar...
Sadece birincilerin yaşama hakkına sahip olduğunu düşünüyor.
Ve geçmişteki deprem başta olmak üzere
her türlü doğal afet ve darbelere duyduğu şehveti de bu ayrımcılığa eklediğimizde tablo netleşiyor.
Bu tabloya göre seçkinlerin ayakta kalacağı, kalabalık yığınların tarihin çöplüğüne atılacağı bir "
kıyamet" beklediği açık.
***
Bana asıl fena gelen Şengör'ün sözleri değil, bu sözlerin orada burada gördüğü "sıcak" ilgi oldu.
Anladım ki, Şengör'ün destekçileri de az değil, yani atılan taş hedefi vurmuş.
Tabii, şöyle biraz geri çekilip bakarsanız...
"
Acaba asıl dangalak kim?" diye sorduğunuz bir an da gelecektir.
Olaya iyi niyetle(!) baktığını sananların durumu daha vahim.
Öyle ya...
Ciddi bir işadamı olarak tanıdığınız biri çıkıp "
keşke organ ihtiyacı olan çocukları ayrı tutsaydı" derse...
Ya da üniversiteyi bitirmek üzere olan bir genç kızın ağzından "Şengör değerli bir bilim adamı ama böyle sözler etmemeli; çünkü her organ ihtiyacı olan dangalak değildir" cümlesini duyarsanız...
Aklınızdan ne geçebilir ki!