Bak sen!..
Nasıl da davetkar ve cilalı laflar...
Diyor ki, "yılın o zamanı geldi çattı, yapraklar o zamanı geldi dökülüyor, havalar soğuyor ve evden çıkmamak için bahanelerimiz artıyor."
Eminim böyle bir cümlenin arkasından ne çıkacak diye merak etmişsinizdir.
Şöyle...
"Sıcacık evinde rahat bir köşe bulup uzun zamandır aklında olan romanını yazmaya başlamanın tam zamanıdır."
Bu ne mi?
Söyleyeyim...
Cep telinize, tabletinize, bilgisayarınıza indirebileceğiniz yeni bir "güzel yazı" ve not alma uygulamasının tanıtımı...
Neresinden tutulur, yenilir yutulur bu iş, bilemiyorum ama uygulama şimdiden çok beğenilmiş, ödüller almış, vs.
***
Dijital teknoloji böyle bir şey...
Çok içe dönük biri bile olsan, kalkıp "içine" sızıyor.
Uyduruk ihtiyaçlar üretmekte üzerine yok.
Size mobil aygıtlardaki yüzlerce "arkadaş bulma ve tanışma" uygulamalarından bahsetseydim mesela, çok bildik gelecek, üzerinde durmadan geçecektiniz.
O yüzden böyle farklı bir örnekle başlamayı tercih ettim.
Dijital teknolojinin bugün bizi göbekten kendine bağladığı nice olay var ki, 2010 yılından önce aklımızdan bile geçirmiyorduk.
Oysa hep böyle yaşıyormuş gibiyiz...
İtiraf edin, hangimiz bir hizmet konusunda sıkıştığımızda kullanmayacak olsak bile içimizden "
kesin bir uygulaması vardır" diye geçirmiyoruz?
***
Neden bu konuyu açtım?..
Mobil aygıtlar yeni teknolojinin taşıdığı "
büyü"nün en net tezahürleri...
Ama mesele o kadar dar kapsamlı değil...
Orta yaş kuşağının meseleyi "
istersem kullanırım, istemezsem kullanmam" meselesi olarak görmesi
olayı kavramayı iyice zorlaştırıyor.
Çünkü bu tutum teknolojiyi "
yönetmek" için bir çaba göstermek yerine davranışlarımızı kodlamak (eve gelince telefonları, tabletleri bir dolaba kapatmak, vs.) yolunu çözüm görüyor.
Çözüm olduğu şüpheli ama
nostaljik bir direniş olduğu kesin.
***
Kabul edelim ki...
Hayatımız kökten değişmeye başladı, daha da derinden değişecek ama hala hiçbir şey olmamış gibi yapıyoruz.
Meseleleri ele alma biçimlerimiz ise değişime direniyor.
Sonuç?
Konuşup sorgulayacak çok şey var.