Ruhumuza bizim sandığımız kendi çatışmalarını ekmiş şehir...
Sevgili İskenderiye! Onu anlamak için uzaklaşmam gerekiyormuş.
(Justine)
***
Aşıklar arasında asla denklik olmuyor. Sanki biri ötekini sürekli gölgeleyip büyümesini engelliyor.
Gölgelenen serpilip büyüme özgürlüğünü kazanma arzusuyla kıvranıp duruyor.
Şüphesiz aşkın trajik yönü bu. (
Justine)
***
Ateşine bakmak için yatağının kıyısına oturan Nessim'e hiç unutamayacağı bir şey söylemiş: "Bu tıbbı ilgilendirmeyen küçücük bir ürperti.
Hastalıklar ölmek isteyenlere yüz vermezler." (
Justine)
***
Bir çiçeği dalından çekip koparırsan, dal yine yerine döner. Ama aynı şey kalpte yer edinmiş sevgiler için geçerli değildir. (
Balthazar)
***
Ay gibi hepimizin bir yüzü karanlık.
Bizi en çok sevmiş, bize en muhtaç olana sevgisizliğin yalancı yüzüyle bakabiliriz.
(Balthazar)
***
Bir keresinde sevgili yazarına şunları demiş: "Üstad, üstad!.. Adımlarına dikkat et! Başkaldırıyı çok uzatırsan zorba olmaya başlarsın..." (
Balthazar)
***
İnsan aşıksa, aşkın ne kadar utanmaz bir dilenci olduğunu bilir.
(
Mountolive)
***
Artık hayatla usulca uzlaşmış insanların safına katılmıştı. (
Mountolive)
***
Justine'nin içinde yaşadığı boşluğu görebilmesi için Clea'nın cömert saflığıyla tanışması gerekiyormuş. (
Clea)
***
Hangimiz daha büyük yalancıyız?
Ben seni aldattım, sen ise kendini...
(
Clea)
***
Korkuları aşmanın, hatta onları kullanmanın gizli bir yolu vardır. Taklitle başlamak gerekir. Korkusuzca hareket ederek korkmuyormuş gibi görünün.
Güçlü alışkanlıklar böyle yıkılır. Günün birinde taklit ettiğiniz davranış kişiliğinizin bir parçası olur. İyi gibi görünme çabası, sizi gerçekten iyi biri yapabilir.
(
Monsieur ya da Karanlıklar Prensi)
NOT: Fark etmişsinizdir, bu sefer
köşeyi fena halde oryantalist bir yazar
olmasına rağmen çok sevmekten kendimi
alamadığım yazar
LAWRENCE DURRELL'ın romanlarından alıntılara
ayırdım.