Durup kulak kabartılacak öyle çok ses var ki... Fakat müziğe takılıp kaldık. Müzikten ve sohbetlerin kendine özgü melodisinden geri kalanı "gürültü patırtı" saymamız ne büyük hata! Ne zaman kedimin gurultusuna kulak versem bu gerçekle yüzleşirim. "Güven" duygusunun sesi varsa eğer, odur! Geçen gün dört yüz küsur yıllık Gaziantep Bakırcılar Çarşısı'nda ağır ağır yürürken benzer bir hisse kapıldım. Birbiri ardına inip kalkan çekiç sesleri durup dinleyene zamanın nehrine teslim olup akıp gitmeyi öğretiyordu. Ama gerçek şu ki, sürmüyor. Orada gelip geçicisiniz. Zihniniz o güzel ritimden kopuveriyor. Sonrası modern insanın basit huzursuzlukları: "Gelmişken şu parlak maşrapalardan, güzel taslardan alsam mı, almasam mı?"
***
Kaşık gibisi yok... "
Kaşık kötü niyetle hareket etmez. Onda bebeğine mama veren annenin tatlı ve sabırlı hareketlerini andıran yuvarlaklık ve yumuşaklık var, oysa çatal şeytandır, batar, saplanır" diyen Michel Tournier'yi bu hafta bir daha hatırladım. Kaşığı çorbaya mahsus kılan ve
elimize çatalı tutuşturmak için bizi zorlu bir eğitime tabi tutan uygarlığın (!) kulaklarını fena çınlattım.
***
"
Romantik" lafı bana çok itici gelir. Anlamı çıkış çağındaki gibi kalsaydı böyle hisseder miydim? Elbette hayır!
Romantizm, coşkulu bir hikâyenin (romans) kahramanı olmaktır.
Romantik olan coşkulu, ateşli ve kahramanca olandır... Sonra gün gelmiş, bu kelime mızmız bir duygusallığa işaret eder olmuş.
Meşale gitmiş yerini cılız mum ışığı almış. Feci. Tatsız. Fakat mesaj aktarmakta hâlâ işe yarıyor! Geçenlerde
Akasya'daki D&R mağazasındaydım. Orada bir bölüm kitap rafını "Romantik" diye sınıflandırıp üzerine de yazmışlar. Çok genç bir çift önünden geçerken kız erkeğe seslendi: "
Tam şurada durup biraz kitap karıştırsan keşke!"
***
Gaziantep dedim ya... Şimdilerde "gastronomi şehri" olarak bütün dünyaya tanıtmak için çalışılıyor, doğru da yapılıyor. Leziz kebaplar, yemekler, tatlılar... Beni sorarsanız,
harika bir mekân olan Hişvahan'da enfes bir "analı kızlı çorbası" içtim, uzun yıllar sonra yine
Tahmis'te dibek kahvesine bayıldım, ünü her yeri tutmuş mekânlarda kebaplar falan... Ancak salaş bir köşe başında yediğim
nohut dürümün tadı hâlâ damağımda. Benim için
bir numara o!