Sürekli "dünya nereye gidiyor?" diye dertleneceksin ama öteden beri dünyanın zaten nerede olduğunu hiç sorgulamayacaksın...
Güzellik yarışmalarında "dünya için barış" isteyen şapşal kızlardan bir farkın olmayacak ama burnundan kıl aldırmayacaksın...
Sonra da kalkıp yeryüzü sanki birdenbire karışmış gibi sosyal medya ortamlarında sızlanacaksın...
Hele hali vakti yerinde veya toplumsal statüsü yüksek kesimlerdensen...
Acılar hep başkalarına, mutluluk hep sana...
Terör, Instagram'da kara bir sayfa, o kadar!
Sömürü ve adaletsizlik mi?
Senin hiç payın yok sanki...
Bitmez tükenmez bir çocuksuluk bu, anlamıyor musun?
***
Bazen çok kızıyorum bu arkadaşlara...
Ama içine düştükleri
hipnozu biliyor, ona üzülüyorum.
Çünkü doksanların ikinci yarısından itibaren
bütün medya olarak bu hipnoza çalıştık; bu "
tatlı uyku"yu geliştirip kemikleştirdik.
Sürekli şöyle yazan köşe yazarlarımız vardı: "Artık dünya ticaret ve dijital teknoloji dünyasıdır. Hammaddesi bilgi ve zekâ olan
Microsoft ve Apple gibi şirketlerin ürettikleri aletleri
kullanabilecek seviyede müşterilere ihtiyacı
var. Bu sayede dünya nihayet müreffeh ve
barış içinde yaşayacak."
Ne yazık ki, bu palavralara inanmak istedik
ve başkalarını da inandırdık.
Çocukları internet ve dijital teknolojinin "
özgürlük çağı"na uzanan yol olduğu bilinciyle yetiştirdik.
Neo-liberalizmin acımasız sömürüsüne, globalizmin sahtekârlıklarına gözlerimizi kapatıp işimize baktık.
Akıllı telefonların her türden alçaklığın hızla yayılmasında kullanılacağını görmek istemedik.
Zaten aklımız fikrimiz "
life-style"daydı, başımızı tüketimden ve trendlerden kaldıramıyorduk.
***
Ama gün geldi, perde yıkıldı.
Gerçekler çırılçıplak ortada artık.
Hâlâ bu hipnoza sığınmak isteyenler ya gülünçleşecekler ya da "
ecnebi"leşecekler.
Bilin ki...
Dünyayı güzelleştirmenin, iyileştirmenin yolu ilk önce (kimseyi kayırmadan, estetik cilaya aldanmadan)
kötüye kötü, çirkine çirkin, zulme zulüm demekten geçiyor.
Ve o bayıldığınız "
gelişmiş ülkeler" var ya...
Dilerim ki, bu kez ellerindeki kanı, kalplerindeki kötülüğü yıkayıp kaçamasınlar!