Gelmiş geçmiş en güzel isimli kitaplardandır...
"Ve yüzlerimiz, kalbim, fotoğraflar kadar kısa ömürlü."
John Berger'in 1984 tarihli denemelerini bir araya getiren kitap "Nasıl geçer mevsim/ nasıl/ neyle ölçülür/ yokluğunun takviminde" dizelerinin bulunduğu enfes bir şiirle açılır.
Artık fotoğrafların bir ömrü var mı, emin değilim.
Sararıp solarak da olsa zamana direnmek gibi bir dertleri yok!
Çoğu çekildikten hemen sonra elenip yok ediliyor.
Seçilip saklanan veya paylaşılan fotoğraflar da hiperaktif görsellik çağının hızına ayak uydurmakta zorlanıyor ve bıkkınlığa kurban gidiyorlar.
Daha önemlisi...
Eskiden fotoğraf "bakmak" demekti.
Şimdi "bakılmak" demek; artık bunun için varlar.
***
Asıl sözünü edeceğim şey başka.
Yeni baskılarının yapılmasını istemediğim; hayat öykümün tozlu raflarına terk ettiğim bir hikâye kitabım var: "
Rüyalarını Ver Bana."
Geçenlerde bir arkadaşımda sahaftan alınmış 2003 baskısına rastladım.
İlk okuyan bazı satırların altını çizmiş.
Bu "
yabancı çizgiler" beni öteden beri derinden etkiler.
Onlardan biri şöyle..
"Fotoğraf karelerinin zamanı dondurduğuna inanmaz kadınlar. Tersine, zamanın onlarda gizemli biçimde aktığına inanırlar.
Beni kadınların fotoğraflara bağlılığı hep şaşırtmıştır.
Çünkü
biz erkekler, iyi bilirim, fotoğraftan korkarız.
Hele kendi fotoğraflarımıza her göz atışımız bizi elden ayaktan düşürür.
Gözlerimizi yummaya çalışırız.
Çünkü dile getirilse skandal etkisi yaratacak gerçekler fotoğraflarda sakin bir hayat sürer.
Ve kadınlar işte buna bayılır."
***
Soracağım şey şu...
Facebook, Instagram çılgınlığının had safhaya vardığı şu dönemde durum nasıl?
Kadınların hâlâ fotoğraflarla
aralarının iyi olduğunu biliyorum.
Ama erkeklerin hali acaba nicedir?