"Gelişmiş ülkeler başka gezegenlerde yaşam imkânı ararken, insan yaşamını uzatmak, ışınlanmak gibi işlerle meşgulken kendi ülkemde uğraşmakta olduğumuz saçma sapan işler..."
Lafa bakın!
Bir klavye ergeni veya Nişantaşılı bir rantiye sandınız, değil mi?
"Gelişmiş ülke" deyince aklına bunların geleceği bir şapşallık hali başka kimlerde olur ki, diye söyleniyorsunuzdur.
Bu sözleri bir söyleşiden aktardım..
Yeni romanıyla yine gündemde olduğu ilan edilen ve her kitabı çok satan bir yazarımızla yapılmış bir söyleşiden...
Cümlesinin sonuna şunu eklemeyi de ihmal etmemiş: "Bu yüzden içimde korkunç bir umutsuzluk yeşeriyor."
***
İsmi lazım değil, sormayın.
Çünkü problem kimliklerde değil, zihinlerde.
Uzun yıllara dayalı bir eğitim zayiatı.
"
Işınlanma" teknolojisine pek meraklı olan bu tayfa nedense
bir türlü dünyanın gerçekliğine, yeryüzünü kasıp kavuran dertlere ışınlanamıyor.
Acayip tıkız bir zihin ve yalandan heyecanlar!
Üstelik bu hallerini "medenilik" sanıyorlar.
Mars'a otomobil gönderen Elon Musk'ın roketini görüp (ki
olup bitende fena halde
Jet Fadıl kokusu var!)
aşka geliyorlar ama Hatay'da Fatma'yı uyurken vuran roketi göremiyorlar.
***
Artık bunlarla muhatap olmak
kederli bir sarsıntıya yol açıyor bende...
Neden mi?
Çünkü gelişmiş ülkeler(!) de, mesela ABD'de polislerin her gördükleri yerde siyahları sopaladığını; okullarda öğrencilerin birbirini otomatik silahlarla taradığını falan anlatmanız
fayda etmiyor, dinlemiyorlar...
Suriye'de, Afganistan'da,
Pakistan'da her gün insanları katleden silahların gelişmiş ülkelerde imal edildiği; bu ülkelerin giderek yeni-kolonyalist planlar peşinde koştukları gerçeğini hiç
umursamıyorlar.
Körlüklerini ölesiye seviyor ve kurdukları hayal âleminin bozulmasını istemiyorlar.
Bilim dedikleri de onların boş hayallerinin süsü püsü, o kadar!
Yoksa bilimi bildikleri yok!
Maalesef gün gelip "
ayılmayacak"lar.
Onlarla birlikte yaşamayı sürdüreceğiz; eşimiz, dostumuz, komşumuz onlar.
Bazen gülüp geçeceğiz, bazen de dişlerimizi sıkıp tahammül edeceğiz.