İnsanı sinir eden reklamlar vardır; hele radyo reklamları...
Yok, kulak tırmalayanları değil, zihin tırmalayanları kastediyorum.
Mesela "kredi çek, hafta sonu doğayla iç içe olmaya kaç" deyip duran reklamlar beni hasta ediyor.
Doğa nerede Allah aşkına?
Laf! Üç ağaç altına kurulmuş masalardaki arsız tabaklara "doğayla baş başa kahvaltı" falan denmesinden gına geldi.
Kaldı ki, doğanın hakikisiyle ilişkimizi de kodlayıp biçimlendirdiler.
Trekking, koşu, vs.
Öyle bir halde oluyorsun ki, aklın hep bedeninde ve aldığın mesafede...
Etrafına durup bakmıyor, sadece işaretliyor, bir de eşe dosta göstermelik fotoğraflar çekiyorsun.
Ama esas o kredi konusuna takılıyorum ben...
Diyelim ki, kendini doğayla kandırıp hafta sonu uzak bir yere gidip berbat köfteleri mideye indirip dönerken trafikte bezecek ve evden içeri kendini zor atacaksın...
Tamam da krediyle aldığın yakıt havaya karışsa da borç fikri hep seninle gelip sürekli kendini hatırlatmıyor mu?
Neresi keyif, neresi kafa rahatlatma, anlayamıyorum.
Çoktandır böyle yaşıyoruz, yeni mi fark ettin diyeceksiniz.
Her şey krediyle zaten; hafta sonu tatili, şehir dışında bir parça kafa dinlemek falan niye krediyle olmasın, diyeceksiniz...
Farkındayım. Doğru! Haklısınız.
Ama bütün bunlarda bir yamukluk yok mu?
Ha! Unutmadan...
Şehir dışı neresi yahu?
Bu yaz oradan oraya dolanırken fark ettim...
Artık her yer "şehir içi" olmuş!