Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Hani yanlış anlaşılmasın!

Anladım ki...
Başka tarafa çekilmesin veya sulandırılmasın diye yazıp söylediklerimizi sık sık tekrarlamak gerekiyor.
Mesela şu bayram gezisine çıkan büyükelçiler konusu...
Bazıları eleştirdi.
Sanki niye geziyorsunuz, demişim.
Oysa ne ilgisi var?
Tabii ki, gezecekler, tozacaklar.
Fakat insan ister istemez "neden şimdi?" diye sormak istiyor.
Neden oralarda?
Neden Artvin'de, Van'da?
Ve bir de şu: "Nasıl" gezdiniz?

***
Düşünün...
Bir buçuk hafta önce Kılıçdaroğlu'nun otuz araçlık konvoyla yol alırken terör saldırısına uğradığı bir bölgede John Bass (bana anlatılanlara göre) biri Amarok kamyonet olmak üzere sadece iki araçla güvenliğinden emin biçimde dolaşabiliyor.
Ha, diyeceksiniz ki...
Bass'ın durumu anormal sayılmamalı!
Haklısınız.
Kılıçdaroğlu'nun başına geleni anormal saymalıyız.
İyi de, neden çarçabuk geçiştirdik o saldırı olayını?
Oysa belli ki, Kılıçdaroğlu "geçiştiremedi" ve sanki olayın hemen sonrasında hem tavrı, hem de politikası değişiverdi.
Haksız mıyım?
***
Yine aynı yazımda sordum...
Bizim Batı ülkelerindeki büyükelçilerimiz niye sadece resmi organizasyonlarda görünüyorlar?
Dedim ki...
Onlar da gezsinler, dolaşsınlar...
Görev yaptıkları ülkelerin kritik bölgelerine gidip yerel halkla temas kursunlar...
Madem öyle, işte böyle!
Fakat Dışişleri hafiften sitem etti.
Neden?
Çünkü şu kadar sayıda elçimiz, konsolosumuz, diplomatik görevlimiz 15 Temmuz'dan bu yana ülkemizde olup bitenleri bulundukları ülkelerde anlatmaya çabalıyormuş.
***
Güzel! İyi!
Ancak dediğim o değil.
Can kulağıyla dinleyen yoksa, anlatmak neye yarar?
Nihayetinde Batı medyası Fetö'cülerle can ciğer kuzu sarması olmuş. O yüzden de resmi görevlilerin anlattıkları propaganda sayılıyor.
Fakat hele bir tavrınızı değiştirin, aksiyona geçin...
Hollanda'da ırkçılarla Müslümanların sürekli karşı karşıya geldiği mahallelerde, ABD'de siyahların huzursuz olduğu kasabalarda sık sık dolaşmaya başlayın...
Bakın o zaman anlattıklarınıza nasıl kulak kabartacaklar!

NOT DEFTERİ
İtalya, bazen pişmiş makarna gibi yumuşacık gelir insana.
Müşfik bir yumuşaklık her yanı sarar... İtalya'ya nüfuz etmek, insanın kendini keşfetmek üzere geçmişine uzanması gibi, tarihin gerilerine gitmeyi gerektirir. İçimizde bir anda garip ve harika duygular uyanıverir.
Sanki onları yüzlerce yıl unutulmaya terk etmişiz de birden orada ortaya çıkmışlar gibi... D.H.LAWRENCE (Sea and Sardinia)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA