Pazar notları:
Öyle zamanlar ve durumlar vardır ki, asla "arada" kalmamalı! Hani bazen pek barışçı, pek uzlaşmacı bir edayla şikayet edilir; "arada kalıyorum" diye. Bakmak lazım, hangi "ara"dır o, neresidir? Yalanla doğru arasında; güzel söz ile hakaret, iyilik ile kötülük, saçmalık ile tutarlılık arasında bir yer yok ki! O halde, geç kalmadan yerini seçmelisin.
***
İnsanın çeşit çeşit hapishanesi var. Biri de kırk yıllık arkadaşlar.
Yalnız kalma korkusuyla yanlışta kalmayı seçiyorlar ve ömür öyle gelip geçiyor.
***
Geleneğin der ki, bazı arkadaşlıklar
gıda gibidir, beslenir, gelişirsin. Bazı arkadaşlıklar
ilaç gibidir, gerektiğinde iyileştirir. Hepsi tamam! Fakat bugüne baktığımızda ne görüyoruz? Bir "
hastalık olarak arkadaş" tipi... Bir kez yakalanırsan, iyileşmesi çok
zaman alıyor, reçetesi de acı.
***
Bahçeli bir ev hayali geçmişte ne çok şey ifade
ediyordu. Bütün kışı gövdesi
ihtiyarlıktan kavrulmuş kestane
ağacının baharda yeniden
canlanıp canlanmayacağını
merak edip, martta
safran rengi çiçekler boy
verince sevinmek mesela...
Zeytinin dallarını arasından
keklik geçecek kadar budamaya
kalkıp yorgun düşmek,
az ötede maydanoz,
nane, fesleğen yetiştirmek
falan... Bugünlerde "nihayet
bahçeli bir evimiz var" diye
mutlu olan eşe dosta bakıyorum
da... Ağaçlarla ilgileri
yok, çimden
başka bir şey ekmiyorlar.
Uğraşması
yorucu geliyor.
Daha ilk yıl vazgeçiyorlar
toprakla
haşır neşir
olmaktan. Onları
mutlu eden şey
şezlongları bahçeye
atmak...
Anlayacağınız, dünyanın genişlediği yalan. Daralıyor, git gide daralıyor.
***
Umursamazlık kabuğu... Bir sosyal sınıf becerisi...
Kirli
beyaz.
***
Dünyanın ve memleketin sorunları karşısında tırsıp köşesine çekilen tuzu kurulara "
kendisiyle barışık" diyorlar; yaşamak karşısında hayret ve haşyetle tepki gösterenleri "
huzursuz" diye adını çıkartıyorlar. Aldırmayın! Bütün bu yaftalar
küresel bir uyuşturma hamlesinin silahları.
***
Ruh sürgünde, beden oradan oraya sürükleniyor.
Okul, çevre,
iş, vd.
Sonra birileri gelip ruhunun
geride bıraktığı boşluğun
yerine bir "
program" koymaya
başlıyor. Şimdi aklınıza
hedefe kilitlenmiş Fetöcü robotlar geldi, değil mi?
Haklısınız ama sadece onlardan
ibaret değil... Mesele
büyük. Modern insanın işiyle
gücüyle ilişkisine bakın,
kastımı anlarsınız. O ortamın
"ruhu" var mı? Birçoklarımız
"
beyni"ne arzu ve hırs yazılımları
eklenmiş robotları
andırmıyor mu?