Demek ki, neymiş...
Vatan sevgisi ilköğretimden başlayarak, insanları antlar, nutuklar, törenler, müsamerelerle hizaya çekerek tesis edilemiyormuş.
Demek ki, ne oluyormuş...
90 yıl boyunca resmi ideolojiyi "bize bizden başka dost yok" nobranlığıyla "bizden bir şey olmaz, ne varsa adamlarda var" saçmalığı arasında salıncağa çevirirsen, el üstünde tuttuğun "laik, batıcı, seçkinci" okumuş yazmışların memleketine kökten yabancılaşıyormuş.
Çünkü vatan her şeyden önce "ruh"tur.
Devletin derinliğinde değil ama kültürün derinliğinde beslenir, büyür.
***
Ne anlattığımı anlamışsınızdır...
TSK, Azez'e yaklaşmaya yeltenen PYD mevzilerini top atışına tutmaya başlayınca... Millet devletinin başarısı için dualarla, dileklerle nefesini tutarak haberleri izlemeye başladı.
Ya onlar ne yaptılar?
Ruhsuzlar yani...
Esad ve Rusya'dan bir tokat yememizi, ABD'nin hemen yakamızdan tutup bizi silkelemesini beklediler.
Hatta "büyük savaş başlasa da, şu Ankara gününü görse" diyenler oldu.
Sorarsan, barıştan yanalar.
Sorarsan, "
buralı"lar.
Sorarsan, hepimizin iyiliğini istiyorlar.
Ama sakın sorma!
Çünkü
varlıkları yalan ve bundan hiç utanmazlar.
***
Bilmem,
Aslı Aydıntaşbaş ve Nazlı Ilıcak'ın cumartesi akşamı Twitter'daki hallerini gördünüz mü?
Kendine
CNNTürk adı vermiş
sahte bir hesabın "Suriye rejim güçlerince atılan
7 scud füzesi Urfa'ya düştü" haberini nasıl coşkuyla karşıladılar.
Haberin yalan olduğunu öğrenince takındıkları pişkin tavır da ibretlikti.
Bazıları da bir ihtimal belki vardır diye bütün yabancı kaynakları çılgınlar gibi taradılar.
Peki neydi aradıkları haber?
Tabii ki,
ABD ve NATO'nun sert bir dille Türkiye'yi kınamış olma ihtimaliydi.
Ya daha ilk top atışlarımız başladığı sırada "yanlış politika Türkiye'yi felakete götürüyor" diye ortalığı ayağa kaldıran eski diplomat monşerlere ne demeli?
***
Şimdi "
savaş karşıtı" havasına giren ama aslında hayattaki en esaslı korkuları
ağızlarının tadının kaçması ve
Batı'dan uzak düşmek olan bu beyler, hanımlar...
Halktan insanların ölümüne ve acısına gerçekte zerre kadar yakınlık duymayan bu pek "beyaz", pek seküler, pek okumuş, pek demokrat(!) çevreler...
Çözüm süreci sırasında PKK'ya "sakın barışmayın!" diye mesajlar gönderiyor, Esad'a "
diren, hem sen kazanacaksın, hem biz" diyordu.
Bunları unutacak değiliz.
Kaldı ki, her konuda eteklerde kalan bütün taşların patır patır dökülme zamanı geldi.
Bakalım, daha neler göreceğiz!