Aşırı tevazunun kibire yaslandığını bilmeyenimiz yoktur.
Sürekli başkalarının kibrinden şikâyet edenlerin bir ahlak ve tevazu abidesi olmaktan çok "kibir asıl benim hakkım" diye düşünenler olduğunu da son yıllarda kafamıza dank etti, anladık.
Peki şu son yıllarda pek güçlü esen "herkes cahil, bir ben kültürlüyüm" rüzgârına ne demeli?
Tam porsiyon din karşıtlığı üzerine az solculuk serpiştirip meydana çıkan malum kesim nasıl oluyor da kendi bilgisi ve kültüründen bu kadar emin olabiliyor?
Cahillikten mi yoksa?
***
Mesela...
Henüz iki kitabı arka arkaya canı sıkılmadan okuyup bitirememiş bir delikanlının "Türk sol aydını Dostoyevski'yi anlayabilir mi?" başlıklı yazımın altına müthiş bir özgüvenle "Rus klasiklerinin devrimin motor gücü olduğunu bile bilmeyen
salak bir herifin yazısını okuduğum için kendime kızıyorum" diye yorum yazması gelip geçici bir arıza mı sayılmalı?
Mesela...
Hiç sıkılmadan "
İslamcı bir yazardan bir daha Deleuze veya Lacan'ın adlarını duyarsam, mide bulantımı bastıramayacağım" diye tvit atan feminist solcumuzun bu üstenci tavrındaki komikliği fark edemeyişi garip değil mi?
Yoksa bütün bunlar içlerini kurt gibi kemiren bir yetersizlik duygusunun ve
kültürün efendisine (Batı'ya)
köle olup ezilmenin bir ifadesi mi?
Ah şu, "
yanlış yer"de doğduğunu düşünmenin müthiş hıncı!..
Sırf bu yanlışlıktan dolayı
ikinci sınıflığa mahkûm olduğuna inandırılmışlığın ezikliği...
Ne yazık ki, cumhuriyet aydınlanması ve kültürü denilen şey bu eziklik ve hınç üzerine inşa edildi.
Burhan (Asaf) Belge 1938'de kaleme aldığı Milli Şef döneminin kültür politikalarına temel teşkil eden "İnsan ve Kültür" başlıklı makalelerinde bu toplumun insanının "
kuruyan Şark kültür kaynağında aradığı özü bulamadığını" yazıyordu. Belge'ye göre çare "
Garplı müesseseler inşa etmekte"ydi. Fakat "
iki bin sene öteye uzanan bir devri tahlil etmek gerekiyor"du.
Yani yol fena halde yokuştu.
Çünkü bunun için "
önce öğretmenlere, sonra millete Grek, Latin dilleri öğretilmeli"ydi.
Oysa zengin Osmanlı kültürünü bir gecede çöpe atan rejim, Grekçe, Latince bir yana, öğrencilere doğru düzgün
İngilizce eğitimi verecek mecali bile kendinde bulamadı.
***
Ne zaman Burhan Belge'nin, Muzaffer Şerif Başoğlu'nun, Nurullah Ataç'ın "
Cumhuriyet Hümanizması" üzerine yazılarını okusam, bugünün etrafa "cahilsiniz, hepiniz cahilsiniz" diye haykıran malum korosunu anlıyorum.
Çünkü sürekli "
cahiliz biz, maalesef çok cahiliz" diye fısıldayan iç sesi bastırmaya çabalıyorlar.