Malum, Rus uçağı bizim "okumuş beyaz çocuklar"ın da üzerine düştü.
Çırpınıp kurtulmaya çalıştıkça batıyorlar.
Meğer ne vatana, ne bu toprakların insanına karşı zerre kadar aşk yokmuş içlerinde!
Fakat dikkatimizi hep onların üzerinde yoğunlaştırmak hata olur.
Biz de bu gelişmelere hiç hazır değilmişiz.
Hatta kabul edelim ki, bölgeye apaçık bir Rus müdahalesini stratejik hesaplara dahil etmemişiz.
Bunu bir haftadır izlemesi eziyet haline gelen TV kanallarındaki haber tartışma programlarından bile anlayabiliriz.
Klişe tezler havada uçuşuyor.
Uzman olmayanların ezberlerinden vazgeçtim, uzman diye ekranlara çıkanların bile Rusya ve Putin konusunda 3. sınıf tezleri tekrarlayıp durmaları can sıkıcı.
İsteyen kızsın ama gerçek bu.
Nihayetinde ben de tv'de güncel konular hakkında konuşan biriyim, o yüzden söylediklerim bir ölçüde özeleştiri de sayılmalı.
Geçen akşam karar verdim...
Bundan sonra sözüne "Rusya'nın sıcak denizlere inme tutkusu" diye başlayan bir konuşmacı görünce hemen zaplayacağım.
Öyle bir kalıp olmuş ki bu laf, artık içinde taşıdığı doğruyu da dinleyene aktaramıyor.
Düşünün, bu arzuyu binlerce yıl öncesine kadar götüren bir uzman(!) bile çıktı.
Pes yani!
Eh, ondan sonra bölgeyi yakan güncel ateşi irdelemek imkânsızlaşıyor.
Bir de sanıyorum, tv konuşmacıları 1916'da İngiltere ve Fransa arasında Ortadoğu topraklarının paylaşılması üzerine yapılan Sykes-Picot Anlaşması'na atıfta bulunmazlarsa, ciddiye alınmayacaklarından korkuyorlar.
Üstelik anlaşmanın adını doğru söyleyebilen yok gibi bir şey.
Tablo şu...
Ortadoğu giderek bir file, bizler de onu tarif etmeye çalışan körlere dönüşüyoruz.
Demek ki, doğrudan "dokunarak" edindiğimiz bilgiler bile yakın bir gelecekte bize yetmeyecek.
O halde hızlı ve basmakalıp iddialar yerine derin analizlere ihtiyacımız var.
Belki daha az konuşmalı ama daha çok ders çalışmalıyız.