Kaç kuşak "bizden birey çıkmaz!" diye hayıflanarak ömür tüketti. Birey olmayı marifet sandıkları için bu topraklarda doğduklarına da pişman oldular. Anlayamadılar ki, halk "insan" kalmakta direniyordu.
***
Kavramın çevresindeki entelektüel kurguyu azıcık eşeleyince görürsünüz ki, "
bireyleşme" insanın toplum cangılında
kendini kurtarma projesidir. Oysa bizim hayallerimiz ölmedi; hala
başkalarıyla birlikte kurtulmayı hayal ediyoruz.
***
Başarısızlığın yüceliği!.. Mülteciler kapımıza dayandığında onlara "misafir" diye baktıysak, bu birey olmayı başaramadığımızdandır. "
Bireyleşme"sini tamamlayan toplumların tavrını görüyoruz.
***
Çok dile getiriliyor son zamanlarda:
"Yiğit düştüğü yerden kalkar." Neyi kaybettiğimiz de bu sözün içinde gizli. Çünkü modern insan yerden kalkamıyor. Düştüğü yerden...
***
Bak işte yine hatırladım! Kimi tanıdıklarım vardı; ne zaman "
iyi yaşamak"tan söz etseler, ortada "
iyilik" namına hiçbir şey kalmıyordu.
***
"
İyi yaşamak" dedikleri neydi peki? Şöyle anlatabilirim: Yapmacık sevgi gösterileri,
şüphesi sarhoşlukla gizlenen dostluklar, hoyrat bencillikler, haz kaynaklarının yağmalanması ve bir türlü üzeri örtülemeyen derin hayal kırıklıkları...
***
Bir kafedeyim. Yan masamda gençler birbirlerine soruyorlar:
İyimser misin, kötümser mi? Sonra ciddi ciddi tartışmaya başlıyorlar. "Ben maalesef kötümserim; olur mu canım, her şeye rağmen iyimser olmalı!" Biri onlara bu ayrımın sanıldığı kadar anlamlı olmadığını;
temel kriterin geri çağrılması gerektiğini hatırlatmalı: İyi biri misin, kötü biri mi?
İyiyi eyliyor, kötüden sakınıyor musun?
***
Bir başka yer, bir başka kulak misafirliği... Öyle pervasız biçimde
yalanlarını değiş tokuş ediyorlar ki, sohbetlerinin samimi olduğuna inanıyorlar.
***
"Samim" bir şeyin en iç kısmı, özü, merkezi. "
Özüne sadık" kalamayanın samimiyeti mümkün mü? İçi boşalmış bir dünyanın içtenliği olur mu?
***
İç içeliği içtenlik,
pervasızlığı samimiyet diye yutmak... Bu modern yanılsamaya derhal son vermeliyiz.