Sen kalk, sana ait ne varsa bir kenara bırak, hatta yok say...
Batı kültürünün önemsediği ne varsa, hepsini sahiplenmeyi ödev say...
Ve yine de o kültürün ürünleriyle bir türlü kalıcı bir ünsiyet, bir aşinalık bağı kurama!
Berbat bir şey.
Fena halde acıklı.
Bizim "aydın"ımızın hali bu işte.
İnanmadığı şeylere inanan adamları; Dostoyevski'yi, Tolstoy'u, Tarkovski'yi anladığını sanacak kadar sersemleşme hali...
Uzak durdukları derin gerilimlerin sözcülerini; Hegel'i, Heidegger'i, hatta Sartre'ı, Camus'yu bilebileceğini düşünecek kadar esastan bihaber olabilmek mesela...
Sonra da caka satmak: Ben Dostoyevski, Tolstoy okumuş adamım, falan filan..
Yahu sen "günah" fikrini kafandan kovmuşsun, ansiklopedide bir maddeden ibaret olmuş.
Tek bildiğin ve önemsediğin şey yasaların suça çizdiği çerçeve.
Böyle nasıl anlayabilirsin Dostoyevski'yi? Onun Raskolnikov'unu, Stavrogin'ini nasıl "içerden" kavrarsın?
İyilik adına bütün bildiğin Batı'nın modern yalanı; yani "İnsan hakları!"
Nasıl kavrayacaksın Tolstoy'un derdini?
Adlarını düşürdüğün bütün filozoflar, yazarlar, sinemacılar birer etiket üzerinde, o kadar!