Haftaya yerimizde şöyle bir toparlanıp dünyaya, bölgeye ve kendimize bakarak girelim desem...
Ne dersiniz?
Tamam, heyecansız bir yazı olacak!
Çünkü güncel politik aktörlerden söz etmeyeceğim.
Ama yakın gelecekte ciddi heyecanlar yaşama ihtimalimizin arkaplanından konu açacağım.
Olay şu...
Dünya ekonomisi açısından bakarsak, gelişmekte olan ülkeler için 2000'lerin başında yaşanan nispeten tatlı ve hülyalı dönem bitmek üzere...
Ufukta kriz dalgaları köpükleniyor.
Dünya siyasetine gelince...
Sistemin merkezi kendi içinde bir kafa karışıklığı yaşıyor.
Sol alternatiflerin güncellenmesi, finansal ve ham madde kaynaklarındaki problemler, mülteciler ve göçmen politikaları, faşizmin yükselen hayaleti, yaşlı nüfusun yeni kapitalizmle uyumsuzluğu gibi birçok mesele ağır ateşte kaynıyor.
Bir yandan da merkez ülkeler eski günlerdeki gibi dünya üzerindeki güçlerini pekiştirmeye hazırlanıyorlar. Ben buna "neo-kolonyal tahkimat" diyorum.
Tabii bu gelişme karşısında merkezle yakın ilişkiler içinde olan Türkiye gibi ülkelerin sıkıntı yaşama ihtimali yüksek.
Fakat esas kavga sistemin (dünyanın) merkeziyle Rusya ve Çin gibi ülkeler arasında patlak verecek gibi görünüyor. Bu gerilim önümüzdeki on yıla hâkim olursa, şaşırmamalı.
***
Batı medyası söz konusu tatsız gelişmelerin analizleriyle dolup taşmaya başladı.
Bizim medyada ise birkaç finans yorumcusu hariç bu konulara şöyle bir değinilip geçiliyor.
Ancak meraklısına Süleyman Seyfi Öğün'ün geçen hafta çıkan yazısını mutlaka okumasını öneririm (Yeni Şafak, 17 Eylül).
Süleyman Hoca, "felaket tellallığı yapmadan akılda tutmamız gereken şeyler"den söz açtığı yazısında muhtemel ekonomik durgunluğun küresel savaş riskini bile elinde tuttuğunu belirtiyordu.
Ben de şunu ekleyeyim, "Yok artık, daha neler!" demek yerine, yeni gelecek stratejileri geliştirme günlerindeyiz.
Peki ya Ortadoğu ne olacak?
Ne yazık ki, ufukta huzurun zerresi bile görünmüyor.
IŞİD'in ortaya çıkışından geçen hafta başlayan Suriye'ye Rus yığınağına kadar birçok veriyi yan yana getirdiğinizde, anlaşılıyor ki, Ortadoğu "büyük güçlerin hesaplaşma alanı" olmaktan çıkamayacak.
Burada sanıldığının aksine artık "iç dinamik" falan yok, hepsi "dış" dinamik!
***
Kötü ihtimalleri değerlendirmek, umutsuzluğu kışkırtmak değildir. Tedbir gerekir.
"Bunlar anlatılınca moralimiz bozuluyor" diyorsanız...
Yeni dönemde ustalıklı siyasi stratejilere olduğu kadar, yeniden bir "toplumsal moral" inşa etmeye de ihtiyacımız olacak.
Dik duran, her kesimi kucaklayan ve dayanışmacı bir moral.