Önce savaş açıyor, sonra "derhal barış" diyorlar.
Önce pusu kuruyor, hemen ardından "uzlaşalım" diyorlar.
Dillerinden insanlık düşmüyor ama Esad'a, Sisi'ye toz kondurmuyorlar.
Bir kısmı var ki, ayrı âlem! Yaz keyiflerinden zerre taviz vermeden sosyal medyada "memleket yangın yeri" diye bağırıp çağırıyorlar.
Tabii sorarsan...
Çok milliyetçiler ama "milliyet"ten anladıkları küçüle küçüle parti teşkilatı boyutuna indi.
Çok özgürlükçüler, yani politik muarızlarına saldırma noktasında hiçbir ahlaki ölçü tanımamakta alabildiğine serbestler.
***
Asıl önemlisi...
Kolayca
el ele tutuşup aynı hizada birleşebiliyorlar.
Oysa hani biri
ulusalcıydı, öteki
demokratik özerklikçiydi, diğeri neredeyse etnik milliyetçiydi, bir başkası pek enternasyonal solcuydu.
Meğer önemi yokmuş!
Farklı inançlara sahip olduklarını ve değişmez ilkeleri bulunduğunu sanıyorduk.
Meğer hepsi bir "
işaret"e bakarmış!
Bu tayfaya bakınca, "
yahu delirmiş bunlar" diyesi geliyor insanın.
Birçok dost böyle bakıyor, böyle yazıp çiziyor.
Doğrusu, zamanında ben de
cinnet geçirdiklerini sanıyordum.
Ama bu yanıltıcı bir yaklaşım.
Böyle delilik mi olur?
Bunlar basbayağı
bilinçliler, hesapçılar ve bir plana uyuyorlar.
Üstelik alabildiğine
kötüler!
Ve milleti delirtmek istiyorlar.
Millet delirince ülke yönetilemez hale gelir ve işte o zaman "
Erdoğan gider" diye hesap yapıyorlar.
***
Hangi partiden, hangi medyadan, hangi çevredenmişler, artık bunun anlamı yok. Hepsini bir "
bütün" olarak görmekten yanayım.
Nihayetinde
parti liderleriyle çalışma arkadaşlarınızın; Kandil'deki adamla kendi halindeki komşunuzun aynı safta hizaya gelmesinden söz ediyoruz.
Bu cephenin açık hedefi
Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Örtülü hedeflerine gelince...
Halk kendi kuytusuna çekilsin; yine
eski siyaset seçkinlerinin ve küresel sistemin borusu ötsün istiyorlar.
Bu tezgâhı yutar mıyız?
Hayır! Geçti o günler.
Ama
sakin olmak, hiçbir kışkırtmaya yüz vermemek gerekiyor.