Diyorum ya...
Yalanlar kendini "doğrular" diye pazarlamaya başlamış ve satıcısı da çıkmışsa, korkacaksın!
Çünkü o zaman, doğrular uygun vakti bekleyinceye kadar ortalıktan uzaklaşır.
Hatta belki Nietzsche de haklıdır; öyle zamanlarda doğruyu "en çirkin adlar altında" aramak hiç de yanlış olmayabilir.
Mesela büyük bir yalan şu sıralarda o güzelim "barış" kelimesinin ardında saklanmaya çalışıyor.
Çözüm süreci boyunca Kandil barış yapmasın diye yapmadık şey bırakmayan; bir misyoner gibi dağlara gidip PKK liderlerine "durmayın, kanmayın, asla silah bırakmayın!" diyen reziller şimdi "barış" kampanyaları peşinde koşuyorlar.
Oysa insan acısını ve canını önemsedikleri falan yoktu!
Barışın kazancından kendilerine pay çıkmayacak diye korkuyorlardı.
Şimdi de aynı yerdeler...
Vicdan konformizmi, aydın çevrede şık görünme ve küreselcilerle işbirliğinden ötesi ilgilendirmiyor onları.
Ve şunu da asla yutmayız: Onlar sekülerler arası barış istiyorlar!
PKK'dan Nişantaşı'na, darbe Mısır'ından The Economist'e kadar uzanan geniş bir seküler yelpazenin barışından söz ediyorlar; halkların barışından değil! Onların "barış"ına inanan insanlar, milli tutumlar, yoksul halk çocukları dahil edilmiyor.