Günümüz insanı için tatil ilaç, tatil rüya, tatil armağan.
Kısacık bir süre için de olsa..
Bir yerlere gidelim, rutin mekânlarımıza hiç benzemesin.
Havuzda kulaç atalım, yumuşacık yataklarda yan gelip yatalım, onlarca yemeğin hangisini yiyeceğimizi şaşıralım...
Sonra geri kalan günler berbat geçse de, ne önemi var!
Çünkü artık iyi hayat, iyi tatil anlamına geliyor.
Kuşaklar boyudur makine nizamıyla köle gibi çalışıp tatildeki "özgürlüğü"ne(!) tav olan Batılılardan bizim de bir farkımız kalmadı.
İşte bu yüzden yazımın başlığı şöyle de olabilirdi: Alayımız Batılı olmuşuz, merhametimiz bile...
Ne demek bu?
Anlatayım...
***
Biliyorsunuz...
Suriyeli küçük Ahmed masaların arasında dolaşarak mendil sattığı gerekçesiyle bir restoran çalışanı tarafından dövüldü.
İddia böyle.
11 yaşındaki çocuk gözyaşları içinde ve burnu kanarken fotoğraflanınca olayı görmezden gelecek halimiz kalmadı, kızdık köpürdük.
Hem Ahmed'in yaralı kalbini hem de bizim zedelenen toplumsal onurumuzu tedavi etmek için acilen bir şeyler yapmalıydık...
Çok geçmeden haberi geldi.
Birileri
Ahmed ve ailesine İzmir'deki lüks bir otelde tatil hediye etmişti.
Bu kez küçük çocukla kardeşlerinin suda eğlenip yüzerken fotoğrafları servis edildi.
Böylece
Suriyeli sığınmacılar, toplumda alttan alta kışkırtılan ayrımcı öfke gibi asıl meselelerle yüzleşmenin sıkıntılarını hiç yaşamadan olay "
tatlı"ya bağlanıvermişti.
Fatma Barbarosoğlu'nun konuya ilişkin her satırı sarsıcı sorularla dolu dünkü Yeni Şafak'ta çıkan yazısını internetten bulup okumalısınız.
"
Arkadaşlar, biraz izan" diye sesleniyordu Barbarosoğlu.
Sonra da soruyordu: "Ahmed'i incitmenizin bedelini
üç günlük lüks otel ile değiş tokuş etmeye kalkmak da nedir? Zihnindeki yarılmayı derinleştirdiğinizi,
kendi hayatlarına geri döndüklerinde onun ve ailesinin duygusal açıdan ne hale geleceğini hiç aklınıza getirmediniz mi?"
***
Fatma Hanım bunları soruyordu ama kimsenin üzerine alındığını sanmıyorum.
Çünkü zihinlerimiz
oryantalist bir otobana dönüştü. Üzerinden
Batı'nın ağır lojistik destek kamyonları geçiyor da, içimizden parmağımızı kıpırdatmak gelmiyor.
Nihayetinde...
Batı'nın yoksul ülkelere yaklaştığı gibi yaklaşmışız Ahmed ve ailesine...
Yani oraya buraya beş yıldızlı konfor serpiştirip, geri kalanı yıldızsız sefalete mahkûm etme tutumu.
Düşünün, Ahmed'in annesi gazetecilere "
tatil, savaşın yaralarına da iyi geldi" demiş.
"Nasıl olur, yahu" diye sormayın.
Sistem bu! İnsan öyle olduğuna inandırılıyor.