Hangi inançta, düşüncede, duruşta olursak olalım...
Asgari sosyal ahlak zemininde anlaşırsak yan yana, bir arada, hatta karışa karışa yaşarız.
Hem diyorlar ya hani, renk olur!
Ki "renk" dediğin popüler medya kültürünün iddia ettiği gibi sevimli bir süs, ayrımcılığı örten hoş bir örtü falan değil, itikatımızca hakikatin bir parçasıdır.
Demokrasi deriz, siyaset deriz...
İş güç düzeni deriz...
Yürür gideriz.
Zorlamaya, kalp kırmaya, birbirimizi hırpalamaya gerek yoktur.
Zaman uzundur; devran durmadan döner. Ülkeler de elbet türlü çeşitli hallerden geçer.
Endişeye mahal yoktur, asıl olan iyiliklere odaklanmaktır.
***
İyi, güzel de...
Neden böyle olmuyor?
Neden bizim
beyaz, seküler, siyaseten hafifçe solcu, hayat tarzınca bayağı burjuva kesimlerimizin endişesi, nefreti, itmesi, kakması, huysuzluğu bitmiyor?
Bazen insan onlara bakıp üzülüyor.
Hele eşi dostu da varsa, ne yalan söylemeli, "
acaba bir yanlış mı yapıyoruz?" duygusuna da kapılıyor.
Yanlış nerede, anlamak için onların toplumsal köklerine bakmalı.
Devlet tarafından on yıllar boyu özel olarak
palazlandırılmış, pohpohlanmış, rijid bir eğitimle toplumuna yabancılaştırılmış bir sınıfın çocukları kendilerini "
cennetten düşmüş" gibi hissediyorlar.
Ve inat ediyorlar...
Kendileri dışında kalanları "
cahil" ve "
aptal" saymakta inat ediyorlar.
Sokaktaki insandan tiksiniyorlar.
Siyasete ilgileri bile hakiki değil, bir tür
kültür ve statü şovu. En fenası da hiç aynaya bakmıyorlar!
***
Bir
çevrebilimci, çevreci, yeşil solcu, "
kuzey ormanları savunucusu" geçen gün Twitter'daki "
tek isteğim" tagına, yani kamuoyunun katılımına açılmış ana temaya şu karşılığı verdi: "
Bir cahil soykırımı."
Tek isteği buymuş! Bu kadar gaddar ve açıktı.
İnsan bir aynaya bakar, kendine yakıştırdığı etiketlerden utanmaz mı?
Ama bunlar utanmaz. Çünkü ebediyen haklıdırlar.
İstediği "
cahil soykırımı"nın nasıl bir şey olduğu birkaç gün sonra attığı şu tvitle daha da netleşti: "
Halk yeterince kandırılırsa, bunlar 400 milletvekili de kazanırlar."
Senin çevreciliğine, kültürüne, soluna, sağına...
Diye başlamak kolay.
Oysa onları dahi
anlamak gerekiyor.
O görev de bize düşüyor.
Onlar bilmek istemez ama biz 20. yüzyılın tarihinden biliriz:
Kültürlüler toplama kampları, toplu mezarlar, hidrojen bombaları icat eder; insanlık hep "
cahiller"e kalır!