"Bir solcu; Marks'ı, Engels'i, Lenin'i tabii ki bilecek ama Gazali'yi, İbn-i Rüşd'ü de bilecek. Eğer bunları bilmiyorsanız, ben Kastamonuluyum, Kastamonu'da hiçbir şey anlatamazsınız. Bunları bilmediğiniz, 'bunlardan bana ne' dediğiniz takdirde, bu toplumda büyük bir kesim ile bağlantı kuramazsınız."
Bu sözler Bülent Uluer'in. Al Jazeera Türk'ün "Sol Ne Yapmalı?" başlığı altında yaptığı seri röportajlardan birinde yine çarpıcı şeyler söylemiş.
Uluer'i ne zaman tv'de görsem gençlik zamanlarım aklıma geliyor.
İşin gerçeği sıkı ajitatördü. Çok iyi konuşurdu.
Bazılarının iddia ettiği gibi bir örgüt liderliği falan yapmamıştı ama 70'li yıllar boyunca eline megafonu aldığı her an duygulara lider olmuştu. Şimdi orta yaş olgunluğunda heyecanın diliyle değil, sosyal gerçekliğin, geleneksel kültürün ve aklın dilinden konuşuyor.
Elbette Bülent Uluer'in kastettiği şey Gazali'yi bilmekten çok Gazali'den bugüne uzanan o kültürel iklimi bilmek...
Çünkü halkın fırtınaları da, yağmur bereketi de, kışı da, baharı da hâlâ o iklim kuşağında yaşanıyor.
***
Gelelim asıl konuya...
Hayır! Sol, Türkiye toplumunun kültürel köklerini
bilmiyor değil, bilmek istemiyor.
Dümdüz söyleyeyim...
Namaz kılan bir adam gördüğünde secdeye değen alına değil, çoraplarının tabanına bakıyor.
Ezan onun için hayatın folklorik fon müziği; hayatı nasıl şekillendirdiğini öğrenmek istemiyor.
Durduğu yeri (sol dünya görüşünü)
yakınlaşmak için değil, "
yabancılaşmak" için bir imkân olarak görüyor.
Bir de sol entelektüeller var: Oturup İslam, Ortadoğu, Sünnilik üzerine çalışıyor ve yazılar yazıyorlar.
Ne için? Anlamak için mi?
Hayır! Bir kolonyalist gibi "
tüketmek" için... Öğrendiklerini Marksizmin, postmarksizmin falan kalıplarına uydurup "
abiler"inden aferin almak için...
***
Problemin özü şu...
Bizim solun Kemalist kesimi de, ortodoks sosyalist kesimi de aynı "
baba"nın çocuğu.
Yani "
katı modernliğin" ürünü.
Her iki kesim de "
aydınlanma"yı terk edemiyor, "
uykulu kitleleri mahmuzlayacak güçlere" ihtiyaç duyuyor.
O yüzden politik çizgilerinde çekişseler bile gündelik hayatta anlaşıyorlar.
İşte sonunda
Murat Belge, Ömer Laçiner gibilerini de gördük.
Sıkıştıklarında bir
TKP'liden farksız laflar etmeye başladılar;
Vatan Partililer gibi darbeye göz kırpar oldular.
Toplumlar için ne anlama geldiğini bir türlü idrak edemedikleri
dinin yerini gitgide naylonlaştırdıkları "
vicdan" kavramıyla doldurmaya çalışıyorlar ki, izlemesi bile acıklı.
Korkarım, buradan bir çıkış yok!