Sanırım, o noktaya geldik..
Laf kalabalığına kanmadan, duygusal şantajlara boyun eğmeden net siyasal tepkiler vererek yola devam etmek gerekiyor.
Mesela...
Uğursuz hesaplarla hiç durmadan "direniş hakkı"ndan söz açmaya başlayanlara...
"O halde başkalarının da size direnme hakkı var, peki bu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye açık açık sorup hatırlatmak vaktidir.
***
Sizi bilmem, fakat ama ben kendimi aldatamam.
Siyasi muhalefet falan kalmadı bu ülkede.
Kriz inşaatçıları var...
Kaos mühendisleri...
Birbirleriyle anlaşamıyor olabilirler ama kriz yaratma konusunda anlaşıyor, çıkışı orada görüyorlar.
Aralarında haziran seçimlerini demokratik fırsat olarak değerlendiren var mı? Yok!
Esas hesapları
seçim sonrası kargaşa ortamı çıkartmak.
Buna "
direniş hakkı" adını verdiler.
Seçimi değil, kaosu meşrulaştıracak şeylerin peşinde koşuyorlar.
Kılıçdaroğlu boşuna "anayasası çalışmayan, askıya alınan bir sisteme karşı direnmek evrensel haktır" gibi laflar edip durmuyor.
***
Belki, bu planı anlamak için geriye,
27 Mayıs 1960'a dönmek doğru olur. Darbeciler eylemlerini milletin direnme hakkına dayandırmışlardı.
Bu nedenle 1961 Anayasası'na "Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla
meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 1960 devrimini yapan Türk milleti..." cümlesini koydular.
Belli ki, yorulan pehlivan güreşe doymuyor ve yine yenilirler.
Fakat şunu da biliyoruz, demokratiklik kisvesine bürünmüş darbeci tezgâhlar savuşturuldukları zaman bile toplumun psikolojisine, ekonomisine ve siyasetin dokusuna zarar veriyor.
O halde şimdiden...
İkide bir "
halkın direnme hakkı"ndan söz edenlere hani...
Halkın, toplumun, milletin kim olduğunu ve asıl onlara karşı direneceğini
hissettirmek gerekiyor.
Mesele bu kadar yalın!