Güneş, kum, tuz, zeytin, incir, sarnıç, sünger, çivit mavisi, kireç beyazı, kiremit kırmızısı...
Üzüm, limon, şarkılar, danslar, tatlı tembellikler, ateşli gevezelikler... Anlamışsınızdır. Kelimeleri art arda dizerek bir Akdeniz resmi çizmeye çalışıyorum.
Fakat artık zorlanarak yapıyorum bunu!
Biz onu "hayata dair sevinçlerin kaynağı" olarak görmekte ne kadar ısrar edersek edelim; o güzelim mavilikler her ay biraz daha kararıyor.
Okul kitaplarının "uygarlığın beşiği" diye tarif ettiği koca deniz gitgide insanlığın mezarlığına dönüşüyor.
Uluslararası Göç Örgütü yeni raporunu açıkladı. 2014 Ocak ayından bu yana 3 binden fazla mülteci Akdeniz'in sularına gömülmüş.
***
Medyaya baktığınızda bugün herkesin yine
Ortadoğu'dan söz açtığını göreceksiniz. Haklılar.
Ortadoğu kaderimiz.
Ya Akdeniz'e ne demeli?
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlamamız için artık bu tabloya
Akdeniz'in karanlığını da eklemek gerek.
Dünyadaki
mülteci ölümlerinin yüzde yetmişi Akdeniz'de yaşanıyor. Uzmanlar bu resmi rakamın
gerçeğin çok altında olduğunu söylüyorlar.
Hatta
İtalya dışında kalan ülkelerin çok acımasız davrandıklarını; bazı tekne kazalarının cinayet olarak değerlendirilmesi gerektiğini iddia edenler var.
Gündüzleri çocukların neşe içinde kumdan kaleler yaptığı, akşamları sevgililerin el ele dolaştığı kumsallara sabaha karşı
Somalililerin, Libyalıların, Suriyelilerin, Eritrelilerin cesetleri vuruyor.
Bu ayın sonunda İtalya'nın da Akdeniz'de tek başına sürdürdüğü
mültecileri koruma ve kurtarma programını ekonomik sıkıntı nedeniyle sonlandıracağı tahmin ediliyor.
***
Şimdi düşünün...
Bu Avrupa bir de kalkıp
Türkiye'nin yüce gönüllü mülteci politikasına burun kıvırmaya çalışıyor.
O da yetmiyor, "
içimizdeki Avrupalılar" huzursuzlanıyor.
Sığınmacılar üzerinden iğrenç iddialar yayanların; o insanların neden ülkelerinden kaçtığını hiç sormayanların sesleri hiç kesilmiyor.
İnsanlar umurlarında değil, yeter ki "
gıcır keyifleri"ni bozacak arıza çıkmasın!
Avrupa dedim ya...
Daha geçen yüzyılın ortasında, büyük savaşın hemen sonrasında
40 milyon Avrupalı başka coğrafyalara iltica etmişti. Bu yüzden 1951'de kabul edilen
Cenevre Sözleşmesi'nin en önemli gündem maddesi Avrupalı mültecilerdir.
Neyse ki, hiçbir deniz onlara kötü davranmadı.
Bir de şimdiki tabloya bakın!
Dünya çok adaletsiz.
Neden peki?
Bunu tartışalım mı, yoksa yine
bu denizin bizi sarhoş eden manzaralarına bakıp olup biteni unutalım mı?