Ne zaman hatırlayıp gözümün önüne getirsem içimi derin bir sükûnet kaplıyor.
Huzursuz dünyanın bütün zehirlerine karşı bir panzehir sanki...
Yalın hakikat ve yüce gönüllülüğün birleşimi...
Neden söz ediyorum, biliyor musunuz?
Bir şehitlikten...
Kovaçi Şehitliği'nden.
Yani ortasında Aliya İzzetbegoviç'in kabrinin de bulunduğu Saraybosna'daki şehitlikten.
***
"
Bilge Kral" diyorlar ya, ben de öyle kurayım cümlemi...
Oysa iri kelimeleri, kendisini halkından ve savaşçılarından ayıran ifadeleri sevmezdi.
Bilge Kral...
Çocuklarına "sakın ha, öyle herkesin gözünün üstünde olduğu insanlardan olmayın, iyi ahlaklı olun, yeter" diye öğüt veren bir babaydı.
"
Öldükten sonra beni halkımdan ayrı yatırmayın" diye vasiyet eden bir liderdi.
19 Ekim 2003'te bu dünya hayatından ayrılmıştı. On bir yıl geçmiş üzerinden.
***
Dün
Aliya İzzetbegoviç üzerine birçok yazı okudum, sosyal medyada onun anısını selamlayan çok sayıda mesaj gördüm.
Ben kabrini anlatmak isterim.
Çünkü
kabriyle de bize çok şey anlatıyor, çok şeye işaret ediyor.
Saraybosna'nın "eski şehir" kısmında bir tepenin eteğindeki kabrinden söz ediyorum.
Tepe deyince, yanılmayın.
Mahalle arası bir yokuş.
Yüzlerce zarif ve sade mermer sütun...
Taşların üzerindeki tarihlere bakınca anlıyorsunuz ki, çoğunun yaşları 20 ile 25 arasında tükenmiş
Bosna şehitlerinin arasında 2003'ten bu yana komutanları Aliya İzzetbegoviç de yatıyor.
Onun kabrinin çevresinde yükselen birkaç sütun etrafını hiç kapatmadan bir kubbe çağrışımı yapıyor.
Ne bir anıtsallık var başkaca, ne de törensellik!
Muhafız taburlarını geçtim, birkaç güvenlik görevlisi dahi yok.
Ama orada anlıyorsunuz;
devasa bir kültür ve gelenek var.
Kahramanlar aslında Hakk'ın kucağında, halkın kalbinde yatıyorlar.
Bunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
***
Hatırlıyorum, fotoğraf çekmeye kalktığımda o hüzün ve huzur duygusu elimi durdurmuştu.
İçimden "
Dur ve yaşadıklarını hisset!" demiştim kendime...
Sonra ayrılmak üzere karşı kaldırıma geçtik.
Meçhul Osmanlı şehitlerinin yattığı tarihi alandan aşağıya doğru yürürken
hayat karşılayıverdi bizi.
Bir ekmek fırını...
O sırada zihnimden
Aliya'nın şu sözleri geçiyordu: "Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece
adalet aramalıdır.
Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın! Bizi bu günlere çıkartan
Allah'a hamd ediyorum."