Hiç şüpheniz olmasın... Önümüzdeki günlerde toplumsal ve siyasal özgüvenden çok söz edeceğiz.
Nitekim dün kongre konuşmasında Davutoğlu bu türden bir özgüvene vurgu yaptı. Hatırlıyorum, Davutoğlu daha önce de "Türkiye'nin özgüven devrimi"nden söz etmiş ve diplomasi anlayışımızdaki değişimi böyle yorumlamıştı.
Şimdi bazıları böyle bir şeyin totalitaryan bir hedef olduğunu iddia edecektir.
Amerikalıların, Almanların, Fransızların toplumsal özgüvenlerini çok normal bulan ama bize gelince, deyime burun kıvıranlar çıkacaktır.
Normal!
"Zihinlerimiz kolonileştirildi" deyip durmam boşuna değil.
***
Bizden "
milli ruh"umuzu alıp yerine
ulusalcılık ideolojisini bırakanlar sonucu biliyorlardı.
Toplumsal gurur ve güven bu sürecin sonunda yerini
eziklik psikolojisi ve şiddetli bireyselleşmeye bırakacaktı.
Öyle de oldu.
Kendinden emin toplumun yerini
özgüven uğruna birbirini tırmalayan insanlar aldı.
Hatta iş öyle bir Amerikan taklitçiliğine dönüştü ki,
arsız bir atılganlık teşvik edilir hale geldi.
Eh, görüyorsunuzdur...
Güveni mümkün kılacak bir ahlakın zerresine dahi sahip olmayan insanlar ortalıkta kabararak dolaşıyorlar ve ne yazık ki, terbiye sahibi ve hak gözeten insanlar da özgüvenden yoksun sayılıyor.
***
Dahili ve zihinsel kolonyalizm mazoşist hazlar üretir.
Bir test yapın...
"
Beyaz" ahbaplarınızın, yani kolonyal efendinin buradaki "
kâhya"larının Türkiye'nin dünyadaki yeri konusundaki fikirlerine göz atın...
Göreceğiniz şudur.
"
Adamlar yapıyor, adamlar biliyor kardeşim" dedikleri "
adamlar" içinde bu ülke ve bu ülkenin insanları yoktur.
"
Biz yapamayız, biz beceremeyiz" derken ezikliklerini hazza dönüştürmüşlerdir. Bunu
ballandırarak söylerler.
Vize uygulamasına isyan etmek yerine vize kuyruğunda yer kapmış olmaya sevinenlere benzerler.
Neyse ki, bu dar kapıyı itip öte yana geçtik.
Dünyanın bundan böyle bize sırtını dönemeyeceğini; her sözümüz ve eylemimizin ses getirdiğini biliyoruz.
Haksızlığa ve zulme uğrayanlara kucak açışımız kalbimizi geliştirdi; yavaş yavaş
geçmişin günahlarından ve pişmanlıklarımızdan arınıyoruz.
***
Artık toplumsal özgüven duygumuzu kalıcı biçimde temellendirmek gerekiyor.
İki aşama var.
Birincisi...
Kendi içinde çatışan bir toplum kendine güvenemez.
Barış süreci daha hızlı ve dolgun biçimde yürümeli.
İkincisi...
Yeni bir anayasa yeni bir millet tarifi demektir.
Buna çok ihtiyacımız var.