Bu ülkede yıllar boyu... Sivil -asker oligarşi ülkeyi istediği gibi yönetirken siyaset sadece bir sahne oyunuydu.
Medya kendisine verilen görevi yerine getiriyor; halkın dikkatini oligarşiden uzaklaştırıp siyaseti yalandan tartışmaların içine hapsediyordu.
Öyle alışmışız ki buna...
Hâlâ kopamıyoruz o havadan.
Düşünün...
Cumhurbaşkanını cumhur seçmiş; 2002'de başlayan "sahici siyaset" süreci en kritik basamağı başarıyla geçmiş...
O çok sözü edilen "demokratik normalleşme" süreci için siyasal zemin oluşmuş...
Bulunduğumuz coğrafyada yeni dinamikler belirleyici olmaya başlamış...
Ama birileri Türkiye'nin en önemli meselesinin CHP'nin geleceği olduğu fikrini pazarlamaya çalışıyor.
Hâlâ "Kemal mi kazanacak, Ülker mi?" sorusuyla heyecanlanalım isteyenler var.
Eh, gazetelerin birinci sayfaları, tv haber bültenleri "Kılıçdaroğlu şunu dedi, Baykal yine havaya girdi" haberleriyle dolunca...
Yalan değil, benim bile o havaya kapıldığım oluyor.
Oysa Engin'in (Ardıç) dilinde tüy bitti; CHP yalnız şimdi değil, geçmişte de seçim kazanamamış bir parti.
Doğrudur! Türkiye'de sağlam bir muhalefete ihtiyaç var.
Sol gibi bir sola ilerde çok ihtiyaç olacak. Bu da doğru!
Ancak CHP'nin eskisinin de yenisinin de geleceğin Türkiye'sinde ciddi bir yeri yok! Olmayacak! Ülkenin sosyolojisi buna izin vermiyor.
O halde asıl şu noktaya dikkat etmeliyiz...
Kamuoyunu siyasetin magazini ve CHP'nin geleceğiyle oyalamaya çalışanlar arka planda Cumhurbaşkanı'nın başına yeni bir 367 çorabı örebilir miyiz, hesapları yapmaktalar.
Bıkmadılar, usanmadılar.
Yemin törenine kadar geçecek şu birkaç günü bile halk iradesini bastırmak için fırsat olarak görüyorlar.
Olacak şey mi bu? Hayır!
Ama "yüzsüzlük" böyle bir şey...
Yeni bir vesayet denemesinin sonunda artık sokağa çıkacak yüz bulamayacakları gerçeğine aldırmıyorlar.