Kendini iyi hissetmek... Bütün hedefi buymuş. Hepsi bu mu, dedim ona. Bunca iş, güç, başarı azmi, gelişim kursları, çantada taşınan kılavuz kitaplar, kıyısından köşesinden tasavvufa bulaşmaya çalışmalar, sık sık çıkılan yolculuklar bu kadarcık bir şey için mi? Yüzünden bulutlar geçti. Ya sonra, diye sordum; yetecek mi bu sana? Hemen konuyu değiştirdi. Çünkü devam etsek kendini kötü hissedecekti.
***
Belki de şöyle lanetli bir çizgi var: Kandırmaya
kendinden başlıyorsun ve sonra
başkalarıyla devam ediyorsun.
***
Hayatını değiştiremeyen belli bir kesime bu değişikliğe gitmeden "
kendini iyi hissetme" hizmeti veren "uzmanlıklar" çoğalıyor.
Psikoterapistler, nevzuhur yaşam koçları, kişisel gelişimciler, hayatta başarısız olduğuna inananlara hiç değilse zayıflama başarısını (!) tattıran diyetisyenler, vs. Peki sonuç? Kronik mutsuzluk ve mutsuz olduğunu gizlemek üzere geliştirilmiş yalancılık.
***
Çok mutsuz. Çünkü aklı fikri mutlulukta.
***
Nikahtan önce şehrin sokaklarına fırlayan gelinle damat... Bir video kamera, iki fotoğrafçı sürekli onları takip ediyor. Arkalarında paparazzi ordusu gibi dolaşan akrabalar var. Pozlar, pozlar, pozlar. Herkes onlara bakıyor. Ünlendiler işte! Birkaç saatliğine de olsa, görüntülerin ve onlara bakan gözlerin içinde kendilerine bir "yer" buldular.
Günümüzün yeni ünlüleri (celebs)
onlar.
***
Hüzün dediğimiz nedir ki! Erkenden kırılmış bir hayal, her seferinde çelmelenmiş coşku, elinden bir şey gelmeyen merhamet. Ama asıl hüzün, bu dünyada gurbette olduğumuzu hissetmek.
***
Zenginmiş gibi yapıyor. Mutluymuş gibi, iyiymiş gibi, dürüstmüş gibi, en beteri de aşıkmış gibi yapıyor. Çok biliyormuş gibi, çok düşünüyormuş gibi, çok hissediyormuş gibi yapıyor. Anlıyormuş gibi, anlaşıyormuş gibi yapıyor.
Yaşamak, böyle böyle bir
performans sanatına dönüşüyor! Gülünç ve bir o kadar da acıklı.
***
İyilik, doğruluk, güvenilirlik istiyoruz, güzel de... Başkasında iyilik, başkasında doğruluk, başkasında güvenilirlik de bir yere kadar.
Hani biz iyi, doğru, güvenilir olacaktık!