Geçmiş zaman. Haberle daha sıcak ilişkimin olduğu dönemler.
Tanınmış bir işadamıyla konuşuyorum. Dikkatimi çekiyor. Gözü sürekli kolumdaki saate takılıyor.
Bana göre, saatimin çok hoş bir tasarımı var. Halis İsviçre yapımı iyi bir marka. Üstelik bir armağan olarak benim için ayrı bir anlamı var. Fakat karşımdaki gözlerde küçümseyici bir bakış var.
Sonunda birden patlıyor: "Herkesin bir takıntısı var ya, benimki de saatler. İyi saatleri bir bakışta fark ederim!" diyor.
Anlıyorum o an; benim saatim iyi görüntülü fakat iyi değil. Burada "iyi"nin kazandığı anlamı tartmayı size bırakıyorum.
İçimden "beceriniz müthiş olmasına müthiş de, sonuçta neye yarıyor?" demek geliyor ama vazgeçiyorum.
Hem hazlar, mallar ve markalar dünyası böyle dönmüyor mu?
Karşımdaki kişi merak ve zevk duyduğu alanda "derin"leşmiş nihayetinde! Öyle de bakılabilir hani!
Görüşme bitip çıktıktan sonra asansörde saatime bakıyorum. Hâlâ güzel!
Sonra öğreniyorum ki; o tür saat tutkunları benimkinin en az 20 katı pahalı saatlere "eh, iyi sayılır!" diyorlarmış.
Fonksiyon mu dediniz? Çok eski bir yalan.
Ustalık ve el işçiliği mi? O da "ikna sanatı"nın lüks parçası.
Bir nesne üzerinden güç, gösteriş ve özgüven (!) devşirmenin sonu yok ki!