Bizim topluma özgü ve ancak eğitimle mümkün cahillikler var. Mesela Talat Paşa'yı eleştirenlere sosyal medyada küfür yağdıran bir II. Abdülhamid hayranı olabilmek; koskoca adam olup hala Almanya yenildi diye bizim de "yenik sayıldığımıza" inanmak; Nazım Hikmet'i dilinden düşürmeyen bir Kemalizme gönül vermek, Arap alfabesinin gerçekten kargacık burgacık olduğunu düşünmek! Daha neler, neler!
***
Ya "
okumuş çocuklar"ın düşünce ve inanç alanına dair öğrenilmiş cehaletine ne demeli! Mesela hümanizmi insancıllık sanmak; Mevlana'yı filozof bilmek; tasavvufu "felsefi aydınlanma" saymak! Daha neler, neler!
***
Eğitim dedim ya... Madalyonun öteki yüzünü İsmail Kılıçarslan'ın "
Eğitim Zayiatı" adlı şirinin o sarsıcı dizesi anlatır: "
İyi okullardan mezun yalnızlığımla durdum dünyamızda."
***
Bedeni hırpalayan zamandır,
yüzü hırpalayan hatıralar...
***
Erkeklerin yüz ifadelerinin kadınlara nazaran daha uzun süre "
genç" kaldığı doğruysa eğer, bu sakın erkeklerin
unutma becerisinin yüksekliğinden olmasın!
***
Mahzun yüzleri masum sanmak... Zarif bir yanılgı.
***
Yetişkin biri olmaktan kaçan yetişkinler ne kadar çok!.. Hep sürsün istenen öğrencilik, her davranışa sinen çocuksuluk, bağlılıkların yerini tutan bağımlılıklar. Böylece "
kendi"lerinden vazgeçtiklerinin farkında değiller.
***
Günümüzde "
güvenli hayat" denilen şey ne mi? Bir "
kaza"ya karışıp sakat kalmaktan korkulduğu için yola çıkmamak.
***
"
Yeni olsun, ille de yenilik olsun" hevesi beni her zaman hüzünlendirir.
Çünkü bu aynı zamanda "
yeni kusurlar" demektir ve hevesli kişi tatlı bir sarhoşlukla söz konusu gerçeği unutmuştur.
***
İnsan, en azından hayatının tek bir döneminde durur, kendine bakar ve tıpkı Antonio Tabucchi'nin "
Hint Gece Müziği" romanının kahramanı gibi sorar: "
Bu vücutların içinde ne yapıyoruz biz?" Bu fark edişin mutlaka vakti gelir.
Bazen koyu depresyona, bazen uyandıran bir aydınlığa açılır bu soru. Romanda ne cevap verildiğini merak ediyorsanız, fazlasıyla "cynic"tir. Biri şöyle der: "Valiz gibi... İçlerinde ruhlarımızı dolaştırıyoruz."