Bazı insanları anlamam...
Hem siyasette sinsilikten şikâyet ederler hem de yapmacık siyasi gülümsemelere prim verirler.
Oysa berrak bir kızgınlık ve kırgınlık ne güzel durur!
Gülümseme siyaset gibi alanlarda çoğu zaman altına pisliklerin süpürüldüğü bir halıdır.
Görüyoruz işte!
"Kıskananlar çatlasın, ben de balkondakiler arasında yerimi aldım!" duygusuyla yüze yerleşen çizgiler karşısında içinizde bir sıcaklık uyanıyor mu? Hayır!
Görüyoruz.
Seçim yenilgisini açıklarken kameralar karşısına zafer kazanmış gibi bir gülümsemeyle çıkanlara inanıyor musunuz? Hayır.
Nezaket falan değil bunlar.
Birbirinden karanlık ve şüpheli ifadeler.
***
Neyse...
Gündelik hayata dönelim.
Gülümsemeyi, hani
görenin içinde güller açtıran o güzelim ifadeyi giderek kaybediyor muyuz ne!
Yanlış anlamayın! "Sokakta, işte, alışverişte birbirimize gülümsemiyoruz" türünden bir huysuz ihtiyar yazısı okumayacaksınız.
Aksine, daha önceleri rastlamadığımız kadar çok gülümsüyoruz.
Ama
vesikalık bir poz, kısa süreli bir kredi, sinsi bir hesap, hızlı bir kaçış gibi gülümsüyoruz.
Bazen
alışveriş gibi. Ben sana, sen bana...
Şoklanıp dondurulmuş ve anlamını yitirmiş gülümsemeler çoğu.
"
Sabah uyanınca kendinize aynada gülümseyin, gününüz güzel olur!" türünden saçma sapan popüler kültür önerileriyle dolu bir dünyada başka türlüsü beklenir miydi, bilemiyorum.
Kandırmaya kendinden başlıyorsun, sonra başkalarıyla devam ediyorsun.
Ve bunu yaparken yanakların geriliyor, dudakların yayılıyor, hafifçe dişlerin görülüyor.
Gülümseme mi bu?
***
Gülümsemenin yapmacık olanıyla hakiki olanı arasındaki farkları araştıran nöropsikolojik çalışmalardan falan dem vurmayacağım şimdi.
Gerçeğinde
gözlerin kısılması vardır, dilerseniz oraya dikkat edin, deyip geçeyim.
Çünkü derdim, kültürel.
En iyi
İsmet Özel'in dizeleri anlatabilir belki...
"Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden/.../ Güler yüzlü olmak neydi, onu hatırlayın/Neydi söğüt gölgesinde gülümsemek."