Düğüm noktası şu iki soru...
Türkiye demokrasisini Türkiye mi yönetecek?
Bir de, eski ve fena halde cinsiyetçi bir deyimle ifade etmeme izin verin:
Bizden adam olur mu?
Bu soruları "aman bir arıza çıkmasın da!" mantığıyla geçiştiren cumhuriyetimiz yüzüncü yılına yaklaşıyor.
Artık yol ayrımındayız.
Çevremizdeki dünya çok sancılı biçimde yeni baştan kuruluyor.
Bütün bu patırtının, bu kaos tehdidinin nedeni ne sanıyorsunuz
? Bu topraklarda yaşayanların başka ülkelere bakıp eziklik duygusuna kapılmasına ve paçayı kurtaran dar bir kesiminin cakasına son verecek yeni bir süreç başlıyor diye...
Siyasetin direksiyonu ilk kez "sömürge tipi aydınlar"dan halka geçti diye...
***
Meseleyi kavramak için en doğrusu ne biliyor musunuz?
Güncel siyasi çatışmaya ve siyasetin tepe aktörlerine bakmak yerine...
İnsana ve zihin kalıplarımıza bakmak. Özellikle de aydın geçinenlerin zihniyetine...
Bir buçuk ay kadar oluyor sanırım...
Merkez medyanın kendini pek muhalif sanan bir ekonomi uzmanı Twitter'a şunu yazmıştı: "
Sen kim oluyorsun da, Batı kurumlarına sormadan iş yapıyorsun? Adamı pişman ederler!"
Global gerçekliğe sığınıyormuş gibi yapan bu sözler aslında ne çok şey anlatıyordu!
Hem belli bir kesimin 150 yıllık zihin kurgusunu net biçimde sergiliyordu.
Hem de şu sıralarda hükümetin hangi konuda "
pişman edilmeye" çalışıldığını kökünden ortaya koyuyordu.
Hatırlıyorum, gençliğimin bazen pek "
ulusalcı" ve "
antiemperyalist" ve alabildiğine "
Beyaz" çevresinde bu toplumdan "
iyi bir iş" çıkacağına inanan neredeyse tek bir kişi bile yoktu.
Batılı değildik ya, onlara göre baştan kaybetmiştik.
Onlara göre tek çözüm vardı: Yapmak ve "
olmak" yerine ezberlemek ve taklit etmek!
Bilimi Batı yapardı ama biz nasıl yaptıklarının hikâyesini ezberleyebilirdik...
Sanatı Batı yapar ama biz onları taklit edebilirdik...
Bu kafayla "
bağımsızlık" olmayacağını, bu yolun sadece vesayet rejimlerine çıkacağını bir türlü öğrenemediler.
Bu yolda bazen hırpalandılar, bazen pohpohlandılar ama şu açık ki...
Ne kendi halklarını tanıyabildiler, ne de dünyanın gidişatını kavrayabildiler.
***
Çok karanlık, çok kaotik geçen
gençliğimin Türkiye'sindeki aydın kafasının çok gerilerde kaldığını sanıyordum ama yanılmışım.
Oysa bir kesim var ki,
gıdım ilerlemiyor.
İşte yeniden "
her şeyi ben bilirim, bana soracaksınız" kibirine geri döndüler.
Üstelik bu kez yanlarına kattıkları ve yurt dışından yönlendirilen belli bir çevreden dindar Anadolu çocuklarını "
Türkiye'nin Türkiye'ye bırakılmayacak kadar önemli bir ülke olduğu"na inandırmaya çalışıyorlar.
Ama deniz bitti! Artık bu tezgâhlara "
halkçılar" gelse bile halk gelmez!
"
Milliyetçiler" uyanamaz ama
millet uyanır!
Bu düğüm eninde sonunda çözülür.