İman ölüme teslimdir, inanç ölümsüzlüğe hayran. İman aşka dayanır, inanç arzuya. O yüzdendir ki, inanç göz açıp kapayıncaya kadar sapar; göklere değil, yere; işaretlere değil suretlere, hedefe değil rehbere bağlanır. İnançtaki o haddini bilmezlik ve önü alınmaz coşkun kibir bundandır!
***
İman uçurumla sıkı fıkı olmayı gerektirir. İnançta ise yükseklik korkusu vardır. Gözlerini kapar ve tuttuğu ele bağlanır. Mümkünse "
aşağıda" kalır. Zaman zaman saldırganlaşması bu korkuyu örtme çabasındandır.
***
İnsanlar samimiyetle
arıyorlar... Fakat gerçekte aradıkları nedir? Hakikat mi, yoksa "
soğuk" bir toplumsal düzenin orta yerinde içine dahil olup ısınacak bir "
sıcak bir yuva" mı? Bunu ayrıca tartışmak zorundayız.
***
İki binlerin başında not defterime kaydetmişim.
Bangkok'un pek tanınmış
Sisakrabua tapınağının keşişi Pra Kru Vibun'un 60 otomobili olduğu ortaya çıkmıştı. Budist Din İşleri Yüksek Kurulu'nun soruşturmasında keşiş bunlarla bir "klasik otomobiller müzesi" kurmayı planladığını, sadece 29'unu kendisinin aldığını diğerlerinin tapınağa hibe edildiğini söylemiş...
Bir lokma, bir sarı hırka: Bu işin sözel tarafı!
Gösteriş ve lüks: Bu da iktidar tarafı! Çünkü
modern insan söze inanıyor; iktidara bağlanıyor.
***
Aynı gemide olduğunu sanmak...
Güzel aldanıştır!
***
Korkmamak gerek! Hani Ahmet Murat'ın o içli "
Bir İhtimal Daha Yok" şiirindeki dizeyi hatırlamanın zamanıdır:
"-ana menüye dönmek için lütfen sıfırı tüketin."
***
Dağları bayırları bile homurdanan araçlar kalabalığı sardı. Patikalar azaldı, kırlar iyice uzakta. Her yere hızla yetişmemiz gereken bir hayat tarzı yarattık ve...
Bisikleti fark ettik! Meğer ne güzelmiş!
Estetik modalar böyledir; ya gülünç ya da acıklı bir durumun güzelleştirilerek saklanmasına dayanır.
***
Bir modern mit üzerine çarpı işareti atmanın artık zamanıdır: Mahalle baskısına direnen çok insan gördüm. Kendi hallerinde insanlardı. Kafalarının dikine gittiler, gerektiğinde mahalle değiştirdiler. Fakat
kendi mahallesinin baskısına direnen pek ama pek az entelektüel gördüm.
Sevilmeyi, onaylanmayı, "dışarıdakilere" karışmayı değil de, yalnızlığı severlermiş, miş, miş... Pabucuma anlatın!