Çılgın âşık taklidi, ruh ikizleri taklidi, mutlu beraberlik taklidi, hatta ayrılık kapıyı çalınca, "çok sevmiştim" taklidi... Kimseye bu yüzden kızmamalı! Asıllarının yaşamadığına ama kırk kez taklit edilirse, gerçek olacağına inanıyorlar.
***
Şirin hediyeler... Sevimlilikleriyle yetişkinlikten duyulan korkuyu ve ürkek sevilme arzusunu örterler.
***
Ve gününü beklemeden verilen hediyeler... İçlerinde nasıl da sereserpe bir sevilme arzusu ve coşkun bir atılganlık taşırlar!
***
Bütün kutlama günlerini "
hediye çılgınlığı"na çevirmemizin altında sadece kapitalist kazanç dürtüsü mü yatıyor? Bu kadar düz bir iktisadiyatın sıradan kurbanları mıyız? Sanmam. Bu "
hediyeleşme endüstrisi" hakiki hediyenin, yani
sevginin hayatımızdan çekip gitmekte oluşunu da saklıyor olabilir. Hani
John Berger'in
G adlı romanında denir ya, "
sevmek, bir tür hediye değiş tokuşudur; hediyeler bir bakıştan tüm benliğin sunulmasına kadar uzanır."
***
45 yıl tam bir karanlık içinde yaşamış, daha sonra geçirdiği ameliyatla gözleri açılmış bir adam düşünün... Ünlü nörolog Dr. Oliver Sacks'ın Oklahomalı hastasının durumu buydu. Dünyayı, insanları, eşyaları ilk kez görmeye başlayan adama bir süre sonra sordular: En çok neyi sevdin, neden hoşlandın? "Sarı renkli okul otobüslerini" dedi adam... Ah şu sarı renk! Aynı anda hem coşku hem sükunet; hem parlaklık hem yalınlık... Ah, bulunduğu her yere güneşten bir parça taşıyan şu renk!
***
Geçenlerde Çengelköy'de dostlar oturmuş, güncel olaylardan konuşurken
İsmet Özel'i hatırladık. Büyük şairdi. Fikirlerine artık hiç katılmasak da onları çarpıcı biçimde dile getirişine hayrandık. Fakat dünyanın ve Türkiye'nin düzenine bakışını hep "
paranoyakça" bulmuştuk. İşte tam bu noktada galiba ona haksızlık etmiştik. Özel'in bizi şüpheye yönelttiği konulara dikkat etmemekte hatalıydık. Şimdi daha net anlıyoruz ki,
biz komplolara inanmıyoruz diye, komplocular işlerini tatil etmiyor!
***
Mutluluğun büyük bir "
gösteri" olduğunu sanıyorlar. O yüzden de dönüp dönüp "
neyin var, mutsuz musun?" diye soruyorlar... Oysa
mutluyum. Fakat acılarla dolu ve zamanın acımasızca hükmettiği şu dünyada hüzün ve huzursuzluk kaçınılmazdır. Onu anlamıyorlar.