Sosyal dertleri günlerce üzüntüden eve kapanacak kadar kendi derdi bilen; haberlere konu olan insan acılarıyla yatağa düşen tanıdıklarım var.
Hassaslar! Burası kesin!
Ruhları her an tahrişe açık bir ten gibi.
Samimi olarak çileciler ve bazıları çileciliğini politik bir duruşa dönüştürüyor.
Genel ve yaygın bir kayıtsızlığa duçar olmuş modern insan tipinin yanında bu kişiler ilk bakışta çölde bir vaha gibiler.
Fakat ilginçtir ki, hemen yakınlarındaki arkadaşlarının hatırını dahi sormaya gönülsüzdürler.
Çaresizliği açık olmayan dolayısıyla kendilerinde derhal merhamet uyandırmayan insanlara karşı vefalı olduklarına pek rastlanmaz.
Nedir bu? Gerçekte ürkek bir ruhun kendini gizleyişi mi, hislerle eylemler arasındaki uyumsuzluk mu?
***
Malum, cumartesileri
insan halleri üzerine yazıyorum ya...
İstedim ki, bugün de gündelik dilde "
hassaslık" veya kimi kesimlerde pek tutulan ifadeyle "
duyarlı olmak" denilen tutumun kuytuda kalan yanlarını kurcalayayım.
Çünkü bakıyorum da..
"
Çok duygusalım, her şeyi dert ediyor, üzülüyorum" diye sızlananlar çoğalıyor.
Bu tipleri
Facebook'ta falan takip etseniz, yıkılırsınız! Çok "
duygusal" fakat aynı zamanda ağır
ırkçı ve yabancı saydığı insanlara karşı
nefret dolular!
Entelektüel gettolarda ise sözünü ettiğim türden gerçek acıyla hesaplaşmamış fakat "
duruş" niteliği kazanmış
çileciliğin prim yaptığı dikkatimi çekiyor.
***
Hassasları anlamaya başlangıç olarak hem ilahiyatçı hem de tanınmış bir sosyal psikolog olan
Daniel Batson'a başvurmak doğru olur.
Batson'a göre hassas insanları ikiye ayırmak gerekiyor:
Sosyal karakterli ve empatik tipler ile
benmerkezci ve üzüntüye boğulmuş tipler...
Birinciler cesur, açık sözlü ve dağınık. İkinciler ürkek, ketum ve mükemmeliyetçi.
Yani ikinciler
kaçıyorlar!
Dertleri dert edinmiş gibi yaparak somut dertlerden, az az üzülerek çok üzülmekten kaçıyorlar.
***
Peki ne yapmalı?
Dünyanın ihtiyaç duyduğu şeyin kendi kabuğunda acıyla kahrolmak değil,
acıyı anlamak ve acı çekenle somut biçimde yakınlık kurmak olduğunu biliyoruz.
Mecburen, mecburiyetten bir gündelik hayatın orta yerinde bu işin altından kalkmak zor!
Hepimiz birbirimizden öyle uzaklaştık ki, "öteki insanlar" denilince, kanlı canlı insanlar değil, tv haberlerindekiler aklımıza geliyor.
Sonrası...
Turgut Uyar'ın ürpertici şiiri "
Acıyor"daki gibi...
Hani diyor ya...
"Sevgim acıyor/ Kimi sevsem/ Kim beni sevse."