Bilmiyorum, "şimdiki zaman" yüceltmesi hâlâ revaçta mı? Hani "geçmişi, geleceği bırak, şimdiki zamanı yaşamaya bak!" kafası...
Bir aralar da herkes "anı yaşamaya" çalışıyordu.
Kadim bilgelikleri modern dile tercüme etmeye kalkınca ortaya çıkan tuhaflıklardan biriydi bu.
Bir dervişin "an"dan anladığıyla veya kendi halinde bir marangozun "şimdiki zamanı"yla, sabah dokuz akşam beş çalışan, trafikte her gün iki saat kaybeden ve bütün yaşama sevincini tatillerine saklayan insanın zaman algısı nasıl aynı olsun!
Bu modadan geriye "şimdi mutlusun ya, gerisini boşver!" cümleleriyle süslenen tuzu kuru eğlence ayinleri kaldı!
Fakat bu züppe işi patırtı geniş kesimlerin esas meselesinin popüler kültür tarafından yok sayılmasına neden oldu.
Neydi o mesele?
Şöyle anlatabilirim...
"Şimdi, şu an, buradayım. Ve yaşadığıma hayat demek çok zor!
Elimde bir tek geleceğim ve belli belirsiz hayallerim var."
***
Şu sıralarda birkaç sinemada gösterime giren
Belmin Söylemez'in ilk uzun metrajlı filmi "
Şimdiki Zaman"ın ana kahramanı
Mina'yı izlerken bunları düşündüm.
Upuzun bir bekleyiş olarak hayat! Böyle ne çok insan var! Hele gençler...
Sanem Öğe'nin başarıyla canlandırdığı
Mina bir gün kapağı ABD'ye atacağı umuduyla zamanını geçiriyor.
Onunkine "
yaşamak" denmez!
Ama üç beş kuruş olsun kazanması gerek. Bir kafede
falcılık işi buluyor.
Geleceğe dair kendi düşüncelerini, kararsızlıklarını, boşluklarını, belirsizliklerini başkalarına anlatıyor ve zamanla tutulan bir falcı oluyor.
Acıklı bir komedi mi? Hayır! Yönetmen
Söylemez ve senaryo yazımına katılan
Haşmet Topaloğlu dramatik etkilerden uzak,
neredeyse belgesel tadında bir anlatımı tercih etmişler.
***
Filmi bir yana bırakıp söyleyeyim...
İşin özü şu...
Kendine bakışını, yaşamı kavrayış tarzını, inançlarını değiştirmiyorsan, yaşadıklarını değiştiremezsin.
O durumda
geçmiş geçmek bilmez, gelecek bir türlü gelmez.
Şimdiki zaman yok hükmündedir.
Ertelenen hayatın vakti bir türlü gelmeyecek, hiçbir fal çıkmayacaktır.