Yakın tarihimizin karanlık olaylarını nihayet konuşmaya başladık.
İyi oluyor.
Çünkü sadece tek tek insanlar için değil, toplumlar için de iyiye ve doğruya açılan kapı, deyim yerindeyse kötülüklerden pişmanlık ve tövbeden geçiyor.
Fakat geçmişe şöyle bir bakıp sonra önümüze dönmek yetmez.
Her şeyi bir roman veya film hikâyesine dönüştürmek, temel sorular ve sorgulamalardan kaçınmak, "olmuş bitmiş, geçmişte kalmış!" demek bizi "iyi"leştiremez!
***
Dün de yazdım, medya her zaman olduğu gibi bu kez de
6-7 Eylül 1955'e özel bir yer ayırdı.
Fakat yakından bakınca görüyorsunuz ki,
ilginç hikâyeler ve tanıklıklar olaylarla gerçek bir
hesaplaşmaya imkân tanımıyor.
Hatta olayın özü gözden kaçıyor.
Hani şimdi de sokakların hareketlenmesi karşısında "
ne sosyolojisi, bal gibi komplo!" dememize çok bozulan medyacılar var ya...
İstiyorlar ki...
6-7 Eylül 1955'in dosyasını da "
halk galeyana gelip cinnet geçirmiş" diyerek veya "
milliyetçi muhafazakâr kültürün kaçınılmaz sonucu" diye kategorileştirip rafa kaldıralım.
İstiyorlar ki...
Bir milli dava bahane edilerek
Menderes ve arkadaşlarının başına daha darbeden beş sene evvel ne tür çoraplar örülmeye başlandığı gerçeğini görmeyelim.
İstiyorlar ki...
MGK Genel Sekreterliği yapmış emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun "
6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi" dediğini unutalım.
***
Düşünün...
Gayrimüslimlere ait dört binden fazla ev, binden fazla işyeri, 73 kilise, 2 manastır, 25 okul talan ediliyor, yakılıp yıkılıyor.
11 ölü, 30 yaralı var.
Dilek Güven çok değerli doktora tezinde ölü sayısının olayların şiddetine rağmen "
düşük" görünmesini, gruplara "
ölü olmasın!" emrinin verilmesine bağlıyor.
Düşünün...
"
Galeyancılar"ın başını çeken Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin Başkanı Hikmet Bil ve diğer üyeler içerde "
serbest bırakmazsanız her şeyi açıklarız" tehdidiyle yakayı kurtarıyorlar.
Ne yani, bu gerçekleri görmezden mi gelelim? Bir de hep İstanbul'da ve Beyoğlu'nda olup bitenlere odaklanılıyor. Hep onlar anlatılıyor.
Oysa yine
Dr. Dilek Güven'in çalışmasından öğreniyoruz ki,
İzmir ve
Ankara'da da olaylar feci boyutlara ulaşmış.
***
Sonuç ne peki?
6-7 Eylül sonrası ne oldu?
Aziz Üstel'in deyişiyle, "
bir zamanlar o çok güvendiğimiz mozaik ortasından çatlayıverdi."
(Star. 07.09.2013) Türkiye'nin toplumsal ve siyasal dokusu değişti. Yorgolar, Eleniler yavaş yavaş gittiler.
Geride bıraktıkları zenginlikleriyle bizim bugün "
çalışıp çabalamış, kazanmış" sandığımız "
Beyaz Türk burjuvazisi"nin bir bölümü palazlandı.
Şimdi söyleyin...
Gerçekten bütün bu olup bitenlere "
halk cinnet geçirmiş işte!" deyip geçmeye gönlünüz ve ahlakınız razı geliyor mu?