Hoşunuza gitmiyor, biliyorum. Bu ülkede kökleri İttihat Terakki ideologlarına uzanan ama esas olarak 1930'larda resmen temellendirilmiş bir ırkçılık var, dendiğinde tadınız kaçıyor.
Mesele Kemalistler, ulusalcılar, milliyetçiler, muhafazakârlar meselesi değil; mesele milletin çoğul karakterini yok sayan ve devleti her şeyden üstün tutan zihniyetin bu ülkenin "kuruluş felsefesi"nde bulunmasıdır, dendiğinde hiçbirinizin hoşuna gitmiyor.
Fakat gerçek bu!
Ve bu gerçekle hesaplaşmadıkça huzur bulamayacağız.
***
İlmi belki çok ama irfanı yok profesörlerin tv ekranlarında gerdanlarını kırarak "
e canım, o zamanın dünyası böyleydi; günün şartları içinde bakmak lazım" diye konuyu sürekli geçiştirmeleri nasıl da aldatıcı!
Çünkü bugünün gençleri çok basit birkaç soruyu sormasın istiyorlar.
O günün şartları dediğiniz ne?
Herkes mi Hitlerciydi? Herkes mi Mussolini'ye hayrandı?
O halde milyonlarca insanın ölümüne yol açan bu rejimler kimlerle savaştılar, o rejimleri sonunda yerle bir edenler kim?
***
İstanbul Barosu'nun adına ödül verdiği
Mahmut Esat Bozkurt mesela...
Adalet Bakanlığı da yapmış korkunç bir ırkçı!
Bozkurt'un "
Türk soyundan olmayanların tek hakkı vardır, o da köle, hizmetçi olma hakkı" demesi "
o günün şartları"nın kaçınılmaz sonucu mu yani? Külahıma anlatın!
Atatürk önüne konan dosyayı görüp son anda yırtıp atmasaydı, meclisin üzerinde İtalyan tipi "
faşist konsey" kuracak olan
Recep Peker mesela...
Herhangi biri miydi? Hayır. Cumhuriyet Halk Fırkası Kâtib-i Umumisiydi.
Veya
Şükrü Saraçoğlu...
Hani Almanlar'ın Sovyetler Birliği'ne saldırdığı
22 Haziran 1941'de mecliste "
gazanız mübarek olsun" tebriklerini kabul eden
Nazi hayranı Dışişleri Bakanımız Şükrü Saraçoğlu...
Bu adamların dünyasının oluşturduğu bir talim terbiyeyle yetiştik.
Şimdi hangi partiden, hangi kafadan olursak olalım,
otoriter ve ırkçı gömleklerimizi üzerimizden rahatça atamıyorsak, bundan.
***
Her okuduğumda beni en hasta eden anılardan biri de
Hitler'in 50. yaş günü kutlamaları nedeniyle
Berlin'e giden heyetteki
Falih Rıfkı Atay'ın anlattıklarıdır.
Hitler, bizimkileri övmüş, "
kendisinin ve Mussolini'nin Gazi'nin öğrencileri" olduğuna dair sözlerle diplomatik cilveler yapmış.
Bizimkiler bunları işitince sevinçten erimişler.
Hatta Atay "
mavi gözlerinin bakışları yumuşak ve tatlıydı" diye yazar Hitler için.
Oysa insan en azından bir durur...
Beş adım gerisinde
Goering'in, on adım gerisinde
Goebbels'in durduğu o
buz mavisi bakışlara şöyle bir bakar da, düşünür değil mi?