Anna Karenina âşık mıydı?
Tolstoy'un büyük romanını okuyan veya romandan uyarlanmış filmlerden herhangi birini seyreden herkes bu soruya bir çırpıda "evet!" der. Kuşku yoktur.
Peki Anna aşkından ve aşkla mı ölümü seçti?
İşte bu soru, öncekinden farklıdır.
Kimi edebiyat tarihçileri tam da bu yüzden romanın son bölümlerinin üstünkörü ve hızlı okunduğunu söylerler.
Onun Vronski'ye aşkına âşık okur son bölümlerde yaşananları görmezden gelmek ister.
Hele intiharından az önce...
Anna'nın içinden "her şey iğrenç; hepimiz birbirimizden tiksinmek ve acı vermek için dünyaya getirilmedik mi!" diye geçirmesini ve Vronski'yi kastederek "onu cezalandıracağım" deyişini okuyup hemen unutanlar çoktur.
Anna'nın yenilgisi, Vronski'nin yorgunluğu; güçlü bir aşktan ölümcül bir nefrete geçiş...
Bütün bunlar okur için kutsala küfür gibi gelir.
***
Epey zaman önceydi...
Sanırım yine bir sinema uyarlaması nedeniyle 1995 yılının son gününde Yeni Yüzyıl'daki köşemde yukarıdakileri yazmıştım.
Geçen hafta 2012 yapımı Anna Karenina'yı seyredince, o yazımı hatırladım.
Acaba o yazımda dile getirdiğim düşüncelerin ve benzeri akıl yürütmelerin bu filmi izleyenler için bir anlamı var mıdır?
Sanmam!
Çünkü yönetmen Joe Wright öyle hızlı bir tempo seçmiş ki, olup bitenleri sindirip düşünmenize izin vermiyor.
Hız çağının Anna Karenina'sı...
Bir dans kadar baş döndürücü ve rüzgâr gibi gelip geçen bir skandal öyküsü. Hepsi bu!
Zaten her şey bir kabare sahnesinde yaşanmış gibi anlatılıyor. Final mi? ...
O kahredici istasyon ve Anna'nın üzerinden geçen tren bile oyuncak!
***
Filmle ilgili diğer notlarıma gelince...
Joe Wright "benden öncekileri taklit etmeyeyim, benim yorumum farklı olsun" demiş. Hak veriyorum. Ama sonuçta ortaya çıkan bir büyük bir romanın fotoromanı gibi bir şey...
Roman aynı zamanda Levin ve Kitty'nin hikâyesidir. Bu iki karakter filmde fena halde karikatürize edilmiş...
Ah Jude Law! Herkes ondan Vronski'yi oynamasını beklerken Anna'nın kocasını canlandırmak! Biri hem Jude Law'la hem bizimle dalgasını geçmiş sanki...
Gelelim Anna rolünde Keira Knightley'e...
Bu rolün altından kalkmaya nevrotik bir çene ve ihtiraslı dişlerle bezeli güzel bir ağız yeter sanılmış, yetmemiş!
Yine de şunu söylemeliyim; filmde çok etkili sahneler var ve sırf onlar için bile görülebilir.
Hele o masmavi oda...
O odada Anna ve Vronski'nin birbirlerinden tümüyle koptukları sahne...