Hatırlıyorsunuz, değil mi?
Brokolinin tadına uzun süre nasıl alışamadığımızı; yenilir yutulur hale getirmek için ne yapacağımızı şaşırdığımızı...
Sonra gün gelip sağlıktır, faydalıdır diye alışıverdiğimizi...
Bir de doğru pişirme konusu vardı.
Brokoli pişiriyorsun da, o sırada "beslenme değerleri"ni koruyabiliyor musun bakalım, meselesi...
2000'lerin başlarıydı.
Kafayı sağlıklı beslenmeye takınca asıl dertlerle yüzleşmeyi erteleyebildiğini fark eden kadınlar "sebzeler nasıl değer kaybetmeden pişirilecek" konusuna şiddetle odaklanmışlardı.
Özellikle de brokoliye.
Kaynayan suyun üzerindeki süzgece brokoliyi koy, aman brokoli suya değmesin, falan...
***
Ne oldu?
Sonunda dünya dün sabaha bütün tv'lerde
"
Brokoli zararlıymış" altyazılarıyla uyandı.
İşin içine
kanser de sokulmuştu. Malum, o zaman herkes dikkat kesiliyor, medya da bu işten büyük ekmek yiyor.
Üstelik kaynak çok ciddiydi:
James Watson.
Öyle kuş uçmaz kervan geçmez bir üniversitenin adı sanı bilinmez bir araştırmacısı değil.
Moleküler biyolojinin büyük ismi, DNA sarmalının kâşifi. Bu sefer hızla karşı görüşler toplandı, "
su bile fazla içince öldürür. Brokoli iyidir" denildi.
Oysa mesele brokoli falan değil.
Meselenin bir yanı, "
azı karar, çoğu zarar" geleneğini sandık odasına kaldıran modern tüketim ve sağlık kültürü.
***
Modern toplumlar
aksaklıklar, dengesizlikler ve adaletsizlikler karşısında
körleştiriliyorlar.
Nasıl mı? Gündelik hayatlarında insanları
takıntılı tedirginliklere ve korkulara sürükleyerek...
İşte daha geçen hafta raporlar açıklandı.
Yeryüzünde
her gün yemek için hazırlanan besinlerin yüzde 40 kadarı hiç dokunulmadan çöpe gidiyor.
Kahredici bir tablo!
Ama bununla üç beş kişiden ötesi ilgilenmeyecek!
Çünkü dünya doğru tüketimle değil, "
doğru beslenme" trendiyle meşgul.
Sürekli tedirginlik içinde yiyip içmekten helak olmuş haldeyiz!
***
İşin sosyal-siyasal yönü ve "
sağlıklı yaşam" ideolojisinin durumu neredeyse "
yaşam, sağlığa zararlıdır" noktasına getirmesi bir yana...
Unuttuğumuz çok temel bir şey var.
Beden sadece yiyeceklerle beslenmez.
Onca
kızgınlığı, kırgınlığı sindirmek zorunda kalmak, onca
acıyı damarlarında dolaştırmak,
hırslar, hasetler soluyup durmak ve
sevinçlerden hiç tatmamak nasıldır, bir düşünün!
Buna hangi beden dayanır!
İsterseniz brokoliyi besin değerlerini kaybetmeden pişirin.
İsterseniz brokoliyi bırakıp domatesteki likopenle kafanızı bozun.
Ne fark eder!