Vicdan aşağı, vicdan yukarı! Vicdana bütün sosyal çaresizliklerimiz karşısında son ve hakiki "sığınak" gözüyle bakılıyor.
Gazetelerde, tv'lerde ve tabii kendi aramızdaki sohbetlerde vicdan dilimizden düşmüyor.
Teröre karşı vicdan...
Sermaye düzeninin haksızlıklarına karşı vicdan...
Ticari ahlaksızlığa karşı vicdan...
Irkçı, ayrımcı nefrete karşı vicdan...
İyi de, bu kırılgan kavram, bu alabildiğine ürkek duygu onca ağırlığı kaldırabilir mi? Kaldıramaz.
***
Bilmem, Psikeart dergisini biliyor musunuz? Derginin yeni sayısı "vicdan" kavramını birbirinden ilginç ve derinlikli yazılarla ele alıyor.
Meraklısına tavsiye ederim.
Dergideki yazımda belirttiğim gibi...
Vicdan diye bir şeye inanıyor oluşumuzu seviyorum.
Ama gerçekten böylesine saf, iddia edildiği gibi her derde deva ve hep hazır ve nazır bir vicdanımız var mı, emin olamıyorum.
Hele hele...
Hiçbir şeye inanmayanların sadece ve kuvvetle vicdana inanmalarına şaşıp kalıyorum.
Zaten sonuç da ortada, bu inanç hiçbir şeye yaramıyor. Vicdan tam da ihtiyaç duyulduğu yerde ve zamanda ortada gözükmüyor.
İster istemez Pier Paolo Pasolini'nin o sözü geliyor aklıma: "Vicdan... Küçük burjuvazinin dini!"
***
Baştan söyleyeyim...
Vicdan dinlerin çocuğudur.
Doğrudan seküler bağlamda tartışamayız.
Fakat o halde sormak zorundayız: Bütün dinlerin açık açık vicdana çağırıp defteri kapatmak yerine, en ince ayrıntısıyla insanları "iyiliği bilip, kötülükten uzak durmaya" çağırmaları nedendir?
Cevap az çok bellidir...
Çünkü azıcık vicdandan, bir parça insaftan söz etmek için dahi ölçü bilmek, "yasa"yı fark etmek ve varoluşumuz hakkında iyi kötü bir bilgiye sahip olmak gerekir. Yani belirleyici olan, kültürler üstü saflıkta bir "öz" olmaktan çok kültür tarafından biçimlendirilen bir ahlaktır.
***
Gündelik hayatta...
"İnsaf" tan söz etmemiz gereken yerde, "vicdan" diyoruz.
İnsanların bizden "merhamet" beklediği yerde, dönüp vicdanımızı aramaya kalkıyoruz.
Oysa bu kavramlar başıboş bırakılmayacak kadar değerliler.
Mesela Kur'an'da ve hadislerde doğrudan "vicdan" kelimesi geçmez.
Oysa, birçok ayette "merhamet" kavramının üzerine açık açık vurgu yapıldığı görülür.
Doğu dinleri ve Hıristiyanlığın temel metinlerine baktığınız zaman da benzer şeyleri görürsünüz. Son kertede ya dümdüz biçimde "merhamet" çıkar karşınıza ya da "diğerkâm kalp."
Bunlar manidardır ve üzerinde uzun uzadıya durulmalıdır.
***
Bugüne ve gündelik hayata gelince...
İkide bir "vicdanın sesi"nden söz ediyoruz. Kuytuda bir çığlık ya da Tanrısal bir fısıltı gibi..
Burada ciddi bir sorun var.
Müthiş gürültülü ve bolca ideolojik parazitle dolu bir dünyada kulaklarımız çoktan sağırlaşmadı mı?
O halde belki de en doğrusu, oturup yeniden "ders"imizi çalışmaktır.
İnsaf, toplumsal ahlak, barış ve en çok da merhamet dersine...