Alışkanlık, kavuşmanın kaderidir... İçeri girilir, kapı kapatılır; tutkunun yakıcı, özlemin ürperten rüzgârı dışarıda kalır. Yaşamın sorumluluklarını sırtlanma vakti gelmiştir.
***
Birbirine veya bir şeye alışmak... Yani kısa veya uzun ama mutlaka güçlü bir "
geçmişi" olmak! Geçmiş, düzendir. Kolay kolay bozulamaz.
***
Bir ilişkide aşk varsa eğer, başlangıçtadır. Başlangıçta kalakalmaktır... Zaman,
aşktan değil, "
çift olmak" tan yanadır.
***
Herkes konuşmak istiyor. Hepimiz sürekli konuşuyoruz. Peki dinleyen var mı? Yok! Hepimizin içinde küçük bir çığlık birikiyor: "
Dinle beni!"
***
Sürekli endişe ve kontrol üzerine kurulu "
sağlıklı yaşam" ideolojisinin dilinin altında sakladığı bakla şudur:
Yaşam, sağlığa zararlıdır.
***
Ne tahminler, ne stratejiler, ne de umutlar geleceğin kendisidir. Gelecek, ancak geldiğinde tam olarak nasıl bir şey olduğu bilinir, anlaşılır. İşte bu "
hakikat"le çatıştıkça, bu "
imtihan"ı yok saydıkça endişeye mahkûm olacağız.
***
İnsan bazen kendi sesine yabancılaşır. Başka birisiymiş gibi işitir sesini. Ve işittiğine şaşar: Nasıl da böyle mutludur sesi?.. Onca bitkinliğine karşın nasıl böyle cıvıl cıvıldır? Bu işte bir tuhaflık var, hissine kapılır o zaman. Oysa, bana sorarsanız bir tuhaflık yoktur. Radyocular mesela, sesimizin bizden başka bir "hayatı", azıcık farklı bir karakteri olduğunu iyi bilirler. Bu gerçek sayesinde ekmek yerler...
Pessoa bir şiirinde sesimizin farkının altını şöyle çizer: "
İçeri girip pencereleri kapatıyorum/Lambayı getiriyor ve iyi geceler diliyorlar/sesim de, gayet mutlu, size de iyi geceler diyor."
***
Birini değerlendirirken iyi biri mi, yoksa kötü yanları ağır mı basıyor diye düşünenler ne kadar azaldı! Şimdi şu kriter daha geçerli: "
Beni seviyor mu, sevmiyor mu?"
***
İyiler, hiç kuşkusuz kötülerden kat be kat çoklar. Dünya hâlâ altüst olmadıysa bundan! Ama iyilerin bir sorunu var artık: İyiliğe inanmıyorlar.
***
Kalp krizi... Aklın zorba iktidarına isyan edeceğiz diye, yerli yersiz "kalp" kavramına başvuruyoruz. Bunun sonu kötü! Ucuz duygular ve cıvık sarhoşluklar bu kavramın üzerini örttü. Ne yapmalı? Aklıma
Didem Madak'ın dizeleri geliyor: "
Herkes çıkarsın kalbini/o çirkin mücevher sandığından/ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım!"