Yüzyıllar boyu dünyanın bir şekli şemaili vardı. Coğrafya buydu. Harita buydu.
Öyle biliyor, öyle tanıyorduk yeryüzünü.
Şimdi çeşit çeşit "görüntüsü" var.
Dağların, nehirlerin, şehirlerin, caddelerin, sokakların; hatta isteyene evinden dışarı çıkan, dağda koyun otlatan adamın, otoyoldaki kazanın görüntüsü...
Apple'ın yeni harita uygulamasında İngiltere'de bir mobilya müzesinin yeri nehire rast geliyor, iki küçük kasaba ortada görünmüyor diye az gürültü kopartılmadı.
Google daha "doğru" gösteriyor ve hızlı "zoom" yapıyor diye Apple'ın onu fena kıskandığını ve cihazlarından kaldırdığını söyleyenler çıktı. Bu arada ne oldu peki?
Hiç farkına bile varmadan kuşaklar boyu süren ve içimizde hep yaşayacağını sandığımız duygular yavaş yavaş soldular. Bir sonraki kuşağa kalmaz, biterler. Neler mi onlar?
Söyleyeyim: Haritaların yol açtığı heyecan, merak ve hayal.
***
Ebu'l Hasan Harakani'nin sözüdür: "
Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı, gökyüzünde yolculuk edenin kalbi su toplar."
Güzel sözdür.
Bir de
atlasların başında yolculuk edenler vardı. Hele çocuklar, atlas başında saatler geçiren çocuklar...
Bana sorarsanız, onların
hayalleri su topluyordu. Öyle bir iç yanması, öyle bir tutkulu merak uyandırırdı atlaslar.
Çocukluğumu hatırlıyorum.
Şanslıydım, küçücük bir odam vardı. Defterler, kitaplar, kalemler ve bir de hep yatağın üzerinde açık duran atlaslar...
Orada kendimi unuttururdum! Dağlar, nehirler, kıyılar büyülerdi beni. Parmağımı haritada bir noktanın üzerine koyar, sonra ağır ağır orası hakkında bir hikâye uydururdum. Bizimkiler de, herhalde büyüyünce
gezgin olacağımı falan sanmışlardır. Hayır! Uzun yıllar içimden kıpırdamak bile gelmedi.
Atlaslar bana yeryüzünü sevmeyi, merak etmeyi öğretmişti. Ama esas etkileri "
iç yolculukları" kışkırtmasıydı. İncelikleri oradaydı.
***
Teknoloji değiştikçe
dünyayı algılama ve yaşantılama biçimlerimiz de değişiyor! Değişecek!
Kaçış yok!
Nostaljik mızmızlığın da âlemi yok!
Ama hayallere ne kadar az yer kalıyor artık! Geçen gün
Google Harita'dan İngiltere'ye bakıyordum ki, şunu fark ettim.
Meraka dayalı belli belirsiz heyecanı bir yana...
İnsan bildiği yerlere göz gezdirirken bile içinden "şurası ne güzel yeşilliktir, şurayı geçelim, nasılsa kapkaranlık bir sanayi bölgesidir" gibi laflar etmeye de vakit bulamıyor.
Çünkü parmağımı şöyle dokundurdum. Birkaç saniye içinde
Londra banliyösünde bir sokağın içine "
düştüm!"