Ne zaman kürsüde bir siyasetçi, okulda bir öğretmen, tv tartışmasında bir tarihçi çıkıp...
"Biz bir cihan imparatorluğunun çocuklarıyız" dese...
İçimizde garip bir gurur duygusu beliriverir.
Böyle şeylere en uzak, hatta karşı olanlarımızı bile alttan alta sarar bu duygu.
Resmi talim terbiye etkisiyle sabah akşam Osmanlı'yı kötülemeyi marifet bilenlerimiz de böyle bir mirası asla reddetmezler.
Ama bir yandan da kırgın ve kırık bir gururdur.
Çünkü bu miras içinde korkunç bir çöküş ve yenilginin utancını da saklar.
***
Hep "
Sevr sendromu"ndan söz edilir ya...
Bir türlü bitmek bilmeyen toplumsalsiyasal korkularımızı inşa eden travma diye anlatılır hani...
Yüzümüzü hep Batı'ya dönmüş olmamıza karşın
Batı'yı varoluşumuza karşı tehdit olarak görme ve güvenememek...
Her gelişmenin ülkeyi bölüp küçülteceği korkusu...
"
Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" sloganıyla özetlenebilecek bir içe kapalılık, kuşkuculuk ve katılık...
Yüce gönüllülükten gönülsüz bir milliyetçiliğe geçişimiz hatta...
Hepsi
Sevr'e bağlanır.
Oysa esas travmatik köken Balkan yenilgisi ve göçüdür.
Koskoca bir dünya savaşı mazeretinin arkasına sığınarak (hatta "Almanlar yenildi, biz de yenik sayıldık" türünden ideolojik ve dokunaklı saçmalıklarla) ve daha sonra
İstiklal Savaşı'ndan zaferle çıkarak Sevr travmasıyla az çok baş edebildik!
Peki ya Balkan yenilgisiyle? Toplumsal bilinçdışımız bu yenilginin şokunu atlatabildi mi? Hiç sanmıyorum.
Gündelik hafızamızda ve hatta okul kitaplarında
Balkan Savaşı'nın üzerini hızla geçiştirmemiz bu bakımdan manidardır.
***
1912 Ekimi'nde patlak veren
Balkan Savaşı'ndan bu yana 100 yıl geçti.
Şimdi medyada ve tarihçiler arasında bu konuya yönelik ciddi bir kıpırdanma var.
Tabii ki,
Müslümanların 550 yıl boyunca yaşadıkları Rumeli'nden neredeyse bir haftada çıkartılmalarını; İstanbul'a göç eden yüz binlerce aileyi;
son savunma mevzilerinin İstanbul'un köyü Çatalca'da kurulmasındaki akıl almaz gerçeği bir çırpıda idrak etmek kolay değil.
Ama düz tarihi bir yana bırakın...
Bu toplumun zihninin en derin noktalarında yer etmiş
güvensizlik, hayal kırıklığı ve "yalnızlık" duygusunu anlamak için 100 yıl öncesine dönüp çok şeyi baştan öğrenmemiz gerekiyor.