Herhalde çoğumuz farkındayız.
Mahkemelerde yargılanan en yalnız insan bile sadece hukuk açısından ele alınacak kadar "kuru" bir hayatın parçası değildir.
Sanıkların, tutukluların ve hükümlülerin de sevenleri vardır.
Onlar için endişelenen, onların yollarını gözleyenler vardır.
Ve hiç unutmamalı ki...
Adliye önünde bekleşen ailelerin umutlarındaki, öfkelerindeki ve kırgınlıklarındaki hakikiliği dava dosyalarına bakarak veya hukuk kriterleriyle tartamazsınız!
***
Fakat "merkez medya"nın Balyoz'da karar gününü kamuoyuna nasıl yansıttığını düşününce...
İnsan ister istemez kuşkuya kapılıyor!
Bu gazeteler ve televizyon kanalları Balyoz sanıklarının aileleri hakkında gerçekten samimi olabilirler mi?
Yaptıkları bir tür "merhamet kampanyası" mı? Yoksa bu manşetler başka ve daha derin bir "operasyon"un ilk adımı mı?
Öyle ya...
Bunca yıl başka davaların perişan ailelerini, değil manşete taşımak, bir küçük fotoğrafa bile layık görmediler.
Başka davalarda bayılan eşleri, ağlayan çocukları, saatlerce canlı yayına çıkarmayı bir yana bırakın, 30 saniye bile göstermediler.
***
Yıllar, aylar, haftalar boyu adliye önünde perişan olanların manşetlere taşınması için görüntüye girenlerin "Beyaz Türk" olması mı gerekiyor?
Mesela sarışın olmaları ve şık giyinmeleri tercih sebebi midir?
Haydi, bıraktım "Cumartesi Anneleri"nin unutulmuşluğunu...
Adliye merdivenlerinde çöküp karar yüzünden kahrolan şalvarlı eşler neden haber olamıyor?
Mahkeme kapısında tedirgin bekleyen başörtülü kızların veya pos bıyıkları dudaklarının üzerine düşmüş oğulların canlı yayına çıktıklarını gören var mı?
Hepsini geçtim, Balyoz'dan sonra şunu bile düşünür oldum: Galiba bu medya için Ergenekon davasının aileleri bile biraz "esmer" kaçıyor!
***
İnsan acısına merhamet duymak, insana değer vermek...
Bunlar ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğumuz şeyler.
Ama ekmeği de, suyu da zehirleyen bir şey var...
Samimiyetsizlik!
Merkez medyada giderek kurumlaşan ve kendine "insancıllık" kılıfı uyduran korkunç samimiyetsizlik!