İki saat bahçede orayı burayı çapaladıktan sonra durup ellerime baktım.
Sağ avucum kızarıp şişmişti, parmak boğumlarım su toplamıştı.
Şaşırmadım tabii! Onca yıl bu ellerin en ağır işi bilgisayar klavyesine dokunmak olmuştu. Düşünün, kırk yılda bir işimiz düştüğünde kullandığımız tornavida türü aletler de artık elektrikli.
Neyse...
Kendimi öyle iyi hissediyordum ki, su toplayan noktaların patlayıp canımı yakmasına aldırmadım.
Sadece "neden bu kadar geç kaldım?" diye sordum içimden kendime. "İster küçücük bir bahçede olsun, isterse balkon saksılarında, toprakla azıcık haşır neşir olmaya neden bu kadar geç kalıyoruz?"
***
Eş dostla konuşuyorum.
İnternetteki bloglara bakıyorum.
Bir fırsatını bulunca hayatının bir köşesini toprağa; ekip dikmeye ayıran
bütün apartman çocukları şu cümleyi kuruyor: "
Toprakla uğraşmak uzaktan göründüğü gibi değil, zor. Ama insanı çok dinlendiriyor."
Ben de bu sözle her karşılaşmamda irkiliyorum: Demek ki, şehir hayatı ruhumuzu nasıl yoruyor, nasıl sıkıyorsa,
aklımızı dinlenmeye takmışız, daha ötesini göremiyoruz.
Oysa mesele "
dinlenmek" ise...
Başka çok yol var. Daha basit ve bizi zorlamayacak yollar...
Mesela bir deniz kıyısında denize sırtımız dönük hoplayıp zıplamak yerine
uzun uzadıya denize baksak...
Veya sıradan müzikleri hayatımıza fon yapmak yerine
iyi müziğe vakit ayırıp kulaklarımızı ve kalbimizi açsak...
Emin olun ki, ruhumuz "
ilikleri"ne kadar dinlenir!
***
Fakat toprak öyle mi?
Tam tersine,
toprakla uğraşmak biz şehirlilerin unuttuğu türden
heyecanlar içeriyor.
Dinlendirici değil, harekete geçirici bir şey bu.
Âşığınkine benzer kuşkuları var; insana "
seviyor-sevmiyor" falları açtırıyor.
Çaresiz bekleyişleri, insanı bir sabah birdenbire sevince boğan sürprizleri var.
Hepsinden önemlisi şu ki...
Toprak kadere ve zamanın hikmetine teslimiyeti öğretiyor insana.
Şimdi bir tabureye oturmuş, merak içindeyim...
Mavi zambak soğanları ne zaman çatlayacak acaba, bitki boy verecek mi?
Diktiğimiz
melisalar gelecek yaza kalacak ve o mis kokulu çiçeklerini açacaklar mı?
Biberlerin ömrü olacak mı?
Adaçayımız tırtıllardan yapraklarını kurtarabilecek mi?