Hüsran... Birbirimizle karşılaştığımızda başımızı öne eğip gözlerimizi kaçırışımız adetten ve edeptendir, sanırdım. Yanıldığımı şimdi anlıyorum: İçimizde sakladığımız zalimliklerden utanmayalım, diyeymiş.
***
Hüsran... Bu kadar sık tartışıyor olmamız olup bitenleri sorgulayıp anlamak içindir, sanırdım. Meğer her yeni tartışma, eskisini unuttursun; kavrayışımız körleşsin; zihnimiz yorulsun, diyeymiş.
***
Hüsran... Birbirimizi affettiğimizi, hoş gördüğümüzü, anlayışla karşıladığımızı sanırdım. Yanılmışım. Affetmek sandığım, unutmakmış! Hoş gören falan yokmuş, istemeyerek katlanıyorlarmış! Ne anlayışı! Meğer esasında fena halde kayıtsızmışız birbirimize!
***
Sagopa Kajmer'in müthiş şarkısından esinlenerek söylüyorum ki, biz hüsrana komşuyuz. Hesabımız ağırdır.
***
Dergiler ve internet siteleri bir türlü bıkmadılar: Ünlü ya da ünlümsü birilerini yakalayıp soruyorlar: "
Sadece üç ayınız kaldığını öğrenseniz, ne yapardınız?" Dikkat ediyorum, cevaplar da hemen hemen aynı.
Dünya seyahatine çıkmaktan, henüz görmedikleri bir yeri görmeye gideceklerinden söz edenler çoğunlukta. Hiç anlayamıyorum. Neden ölümden seyahat kaçırır gibi bir telaş içinde bu insanlar! Ne Rio Karnavalı, ne Kalkan'da gün batımı bizimle gelecek öte tarafa!
***
Sanırım, doğru düzgün bir "iç"i yok ama sürekli "iç yolculuk"lardan söz ediyor. Onun adına endişeleniyorum. Boşluğa düşecek!
***
"
Çok sıkıcıyım" diyor ağlamaklı bir sesle; "
Hiçbir ilginç yanım yok." Farkında mı, bilmem ama bu onu ilginç kılıyor.
***
Vazodaki
zambak solup kuruyor günden güne. Ama kokusu hep genç. Bu büyüleyici bir şey.
***
Kimsen kimsin?
Asıl söyle nasıl birisin? İyi misin, merhametli misin, cömert misin?
***
Kime benzemek istediğini sormuyorum sana? Sormam! Ama söyle neye benziyorsun?
Neye benzemek istersin? Arıya mı, bala mı? Yaprağa mı, çiçeğe mi? Havaya mı, suya mı? Güneşe mi, aya mı?.. Bak! Böyle düşündüğünde nasıl çoğalıyor, genişliyor, açılıyorsun!
***
Adalet için "
saray"lar yaptırdığımız anda anlamalıydık ki, sıradan insanın hukuku "
dışarda" kalır. Bu kaçınılmazdır.