Merak ediyorum, fikirlerin yargı karşısında hesap vermeye çağırılması ne zaman son bulacak?
Fikri de geçtim...
Azıcık muhalif bir homurdanmanın bile savcı karşına çıktığı bir yerde demokrasinin varlığına kim inanır?
Yoksa "bizim büyük çaresizliğimiz" dedikleri, gerçekte bu mu!
Her şey değişse bile, devletin bu kararlı tavrı hiç değişmiyor çünkü.
***
Yıllarca sanıldı ki...
Devlet şiddetle solculara karşı...
Çünkü soldan gelen her fikir, her cümle, her kelime yargılandı. İki makale yazan gaspçılara, hırsızlara, tecavüzcülere verilenlerden daha ağır cezalara çarptırıldı.
Bir de "
laikliğe aykırı fikirleri" savunanlar vardı ki, onların başlarına gelenlerden pek kimsenin haberi olmadı. Çünkü
merkez medyada haberleri yapılmıyordu.
Durum öyle bir hal almıştı ki,
Diyanet'in İslam yorumu dışında iki laf çiziktiren bile kendini savcı karşısında buluyordu.
Bunları bilenler de sanıyorlardı ki...
Laik devlet kendini savunuyor, o yüzden bütün bunlar oluyor.
***
Hayır! Mesele o kadar basit değil.
İşte şimdi de
aynı madalyonun öteki yüzünü izliyoruz.
Meczupluk deyip geçeceğiniz ulusalcı safsatalar bile hemen savcılığa havale ediliyor.
Kürt'ün varlığını nihayet devletçe ve milletçe kabul ettik, şükür!
Ama
Kürtlerin siyasal bakışı ve geleceği üzerine kaleme alınmış nerdeyse her satır, her makale ve bir deftere düşülmüş her not suç unsuru gibi değerlendiriliyor.
Yani sonunda kafamıza vurula vurula anladık ki...
Devlet özünde ne solcuya, ne sağcıya, ne şuna ne buna; doğrudan halkın düşünmesine karşı!
Ne çok şey değişti iki binlerde ama hâlâ düşüncelerin yargıyla terbiye edileceği sanılıyor.
Hâlâ...
Maalesef...
İnsan umutsuzluğa kapılıyor.